Uzun Yaşamın Sırrı: İkaria

İkaria’ya Gidiş

Hakkında uzun yıllar güzel hikayeler dinleyip hedef koyduğum bizim yakaya yakın adalardan İkaria’ya Türkiye limanlarından direkt geçiş yok. Bu nedenle biraz teferruatlı bir planlama gerekiyor. Ama çok zor değil; çünkü komşumuz Yunanistan sağolsun adalar arasında sık, konforlu ve ekonomik feribot seferlerini optimum seviyede işletiyor. 

İkaria’ya en kolay zıplama Samos (Sisam) adasından; ona da Türkiye yakasından en yakını Kuşadası limanı. Daha önce Samos’a feribot biletini online almıştım (bilet.com) ama biletleme ve check-in Kuşadası limanının hemen dibindeki Meander Turizm tarafından yapılıyordu. Samos aktarmalı İkaria bileti için önce yine online almaya çalıştım; ama Türkiye’den Samos’a giden feribotların vardığı iki farklı liman ile Samos’tan İkaria’ya giden feribotun limanı farklı (evet Samos’ta 3 liman var). Her biri arasındaki mesafeyi de tahmin edebilsem de feribottan feribota geçiş bulmacasının içinden çıkmakta zorlandım. Bunun üzerine Samos turları da düzenleyen Meander’e başvurdum. Sağolsunlar kendileri konuya çok hakimler ve profesyonel bir biçimde çözdüler. Üstelik kombine biletler için kendim alsam vereceğim bedelden pek de fazla fark vermemiş oldum! Ayrıca dönüşte Samos’ta Pythagorion’da bir gece kalmak istedik; onu da çözmüş olduk. Sonuçta feribotlar şöyle oldu:

Gidiş: Kuşadası – Samos (Vathi Limanı) sabah gidiş; otobüsler Karlovassi limanına geçiş; Samos (Karlovassi Limanı) – İkaria (Evdilios Limanı) öğleden sonra geçiş

Dönüş: İkaria (Evdilios Limanı) – Samos (Karlovassi Limanı) öğlen gidiş; otobüsle önce Vathi sonra Pythagorion geçiş; ertesi akşam Samos (Pythagorion Limanı) – Kuşadası dönüş 

Meander Travel konum: https://goo.gl/maps/zeEYE4pzT82NbMheA 

Meander Travel İngilizce site: https://meandertravel.com/ 

Meander Türkçe site: https://samosaferibot.com/ 

Feribot yolculuğu beklediğimiz gibi sorunsuz ve keyifliydi; zaten yapacaklarımızın heyecanından zamanın nasıl geçtiğini anlamadık. Ama Samos girişinde pasaport kontrolünde çok bekledik. Feribotta en arkaya oturup yanaşır yanaşmaz sotede bekleyerek limana ilk atlayanlardan olmadığımız için sıranın en sonlarında yaklaşık 1 saat bekledikten sonra adaya giriş yapabildik. Çakallık yapıp siz de erken girin demiyorum; zira zaten otobüsü beklerken öğlen saati Vathi’de limanda oturup soğuk kahve içmek dışında pek yapacak bir şey yok. Biz de öyle yaptık; otobüs durağına yakınca bir yerde, deniz kıyısındaki esintiden faydalanarak biraz ferahladık. Ama önce otobüs saatlerini kontrol ettik; tarife çok değişken olmasa da size de aynısını öneririm çünkü zaman zaman değişiklikler, özel durumlar olabiliyor. 

Vathi – Karlovassi arası otobüsle yaklaşık 1 saat sürüyor ve yol deniz kenarından keyifli bir rotadan geçtiği için keyifle dışarıyı ızleyebilirsiniz. Feribot saatinden biraz erken vardığımız için yine biz soğuk kahve ile serinledik. Zaten Karlovassi’de dolaşacak çok yer yok; ayrıca öğlen saati pek çok dükkan siesta yaptığından kapalı. 16:25’te kalkan dev feribot limana erken geldiğinde biz önce bu başka adaya herhalde dedik. Meğer bu kocaman mavi gemi adalar arası zıplayan, Mikanos dahil pek çok destinasyona yolcu taşıyan bizim de aracımız olacakmış. Çok katlı (sadece 2 katı araç için), klimalı salonları ve kocaman açık ve kapalı terasları olan bu iri kıyım feribotta hem çok rahat ettik hem de Samos’un ve İkaria’nın kuzey kıyılarını zevkle izleyerek seyahat ettik. Tam zamanında da Evdilios’a vardık. 

Araç kiralaması için önceden rezervasyon yapmıştık… Kesinlikle tavsiye ederim zira adada araba sayılı ve hem bulup bulmama hem de külüstür bir şeye denk gelme riskine değmez. Biz de limana yürüme mesafesindeki ofisten aracımızı teslim alıp yaklaşık 1 saat mesafede, adanın güney tarafında Therma’daki evimize yola çıktık. İkinci sürücüyü yazdırmak için fazladan ödeme gerekmedi. Tatil boyunca da adanın dar ve virajlı yollarında bu şekilde dönüşümlü kullanarak rahat ettik. 

İkaria’da 5 Samos’ta 1 Gün

Uzun uzun cümleler kurmak yerine İkaria’da geçirdiğimiz brüt 5, net 4 gün (yollar yarım gün veya fazlasını yer) ile Samos’taki net 1 gece 1 gün programını madde madde yazıyorum ki okumuası kolay olsun… Bu arada bizim seyahat tarihi Temmuz 2023:

Gün 1

  • 9:00 – 11:30 Kuşadası -Samos feribot yolculuğu & pasaport kontrol
  • 11:30 – 13:30 Samos’ta Vathi limanda soğuk kahve molası
  • 13:45 – 15:00 Vathi – Karlovassi otobüs yolculuğu (5 E / kişi)
  • 15:00 – 16:15 Karlovasi soğuk kahve molası
  • 16:25 – 18:00 Samos Karlovasi – İkaria Evdilios Feribot yolculuğu
  • 18:00 – 19:30 Evdilios’tan araç kiralama & Therma’ya gidiş
  • 19:30 – 21:30 Agios Khrykos’ta akşam yemeği (deniz mahsulleri & ada keçi peyniri kızartma – 3 kişi 60 E) 
  • 21:30_ 22:00 Agios Khrykos’tan Therma’ya geçiş (15 dk) & eve yerleşme
  • 22:00 – 23:00 Therma sahilde İkaria birası (ödüllüymüş ama eh)
Therma gece
Therma bira
Therma gece 2

Gün 2

  • Sabah Therma termal sularında (doğal bir mağaramsı girinti çinde sıcak su kaynakları) ve koyda deniz keyfi
  • Therma sahilde Kritikos Estatorio’da kahvaltı
  • Araçla Seyşel Koyuna gidiş (1 saat)
Seyşel 1
Seyşel 2
Seyşel 3
  • Park yerinden Seyşel koyuna yürüyüş ve deniz molası
  • Araçla bir sonraki kasabaya ziyaret ve soğuk kahve molası
  • Araçla İkarus Kayasına gidiş ve kayalıktan Ikarus’a selam (denize giriliyor) 
  • Güney kıyısında devam – Paralia Xilosirtis plajında serinleme
  • Aynı yerde Arodou Tavernasında yemek (Deniz mahsulleri, ada peyniri, kızartmalar & efsane yerel şarap – 3 kiş 63 E)
  • Therma’ya dönüş ve kanlı ay doğuşu seyri

Gün 3

  • Sabah erken Therma termal sularında ve koyda deniz keyfi
  • Therma’dan kuzey kıyısına adanın ortasındaki dağ yollarından yolculuk
  • Raches kasabasına varış ve kahvaltı & tatlı (Kadın kooperatifinden muhteşem tatlı ve organik ürün alımı) 
  • Raches Kasaba turu (öğlen saatinde pek tatlı değil, ayrıca diğer adalara göre daha az özgün ve gezilecek yer var 1-2 saat yeter) 
Raches 1
Raches 2
Raches 3
Raches 4
Raches 5
Raches 6
  • Armenistis araba yolculuğu (30 dk) 
  • Armenistis’te Mouragio Tavernasında muhteşem atıştırma (patates, peynir kızartma, kabak kızartma, sarı tava ekmeği & Mamos birası) 
Mouragio 1
Mouragio 2
Mouragio 3
  • Nas Plajına geçiş, araç park edip aşağı merdivenlerden iniş & plajda keyif (çok güçlü akıntı ve dalga olan, yüzmekten çok denizde oynamalık ama çok güzel & çıplak takılanlar var, serbest) 
Nas 1
Nas 2
Nas 3
  • Gün batımı için Karimalis Bağevi’ne geçiş ve akşam yemeği (vejeteryan fix menü & 1 kadeh şarap 35 E / kişi – her şeyi kendi yetiştirdikleri ürünlerden yapıyorlar, tatlı bir ekip özellikle ev sahibi hanımefendi ve Spartalı garsonumuz) 
Karimalis 1
Karimalis 2
Karimalis 3
Karimalis 4
Karimalis 5
Karimalis 6
Karimalis 7
  • Therma’ya gece yolculuğu & Dolunay

Gün 4

  • Therma’da evden haşere nedeniyle erken çıkış ve termal sularında sakinleşme
  • Therma Sahilde Kritikos Estatorio’da kahve molası (iki şezlong fiyatı 10 E) 
  • Evdilos limanına geçiş ve kasaba turu (1-2 saat yeterli) 
Evdlios1
Evdlios2
Evdlios4
Evdlios kahve yoğurt
  • 14:30 feribotuna yolcu bindirme ve Armenitis’e geçiş
  • Armenitis’te Kirki Rooms aile işletmesinde oda kiralama (manzarasız küçük iki kişilik oda 40 E – temiz ve denize nazır ortak terası çok keyifli) 
  • Armenistis küçük plajında deniz molası
  • Armenitis’te Mouragio Tavernasında muhteşem yemek (harika kadayıflı ballı peynir kızartma, kabak kızartma, leziz sıcak sarı tava ekmeği, şehriye pilavlı oğlak yahni, muhteşem havyar tarama & yerel beyaz şarap – 2 kişi 38 E) 
Mouragio 4
Mouragio 5
Mouragio 6
  • Otelde teras keyfi & yatma borusu

Gün 5

  • Armenistis küçük plajında deniz keyfi
Armenitis 1
Armenitis 2
  • Öğlen Evdilios’a geçiş ve araç teslim 
  • 14:30 feribotu ile Samos Karlovasi limanına yolculuk (yaklaşık 1 saat)
  • Karlovassi – Vathi otobüs yolculuğu (yaklaşık 1 saat – 5 E / kişi)
  • Vathi – Pythagorion arası otobüs yolculuğu (yaklaşık 20 dk – 1.7 E / kişi)
  • Otel Pegasus’a yerleşme (eski mobilyaları ile retro kalmış ama orta boy temiz ve bakımlı bir otel – 2 kişilik oda 1 gece 80 E)
  • Pythagorion sokaklarında keyifli bir tur & nefis dondurma (herkes burada çok şık ve bakımlı, ayrıca hava çok pozitif)
  • Çarşıda alışveriş (burada çok güzel özgün tasarımların olduğu butikler ve uygun fiyatlı keten / ipek elbiselerin olduğu mağazalar var) 
  • Mermizeli Restoranda harika bir akşam yemeği (geleneksel Yunan mutfağına nefis bir modern dokunuş – Mermizeli salata, muhteşem basmati pirinçten muhteşem pilavlı ızgara kılıç balığı, sarımsaklı ekmek, castle isimli yerel peynirli sebze ızgara & 20 ml Hera Uzo – sahibi Maria ile tanışma fırsatı – 2 kişi 65 E)
  • Otele dönüş ve yatma borusu

Gün 6

  • Erken kalkıp Pythagorion Heraion antik kalıntılara gidiş (taksi 13 E) alanda gezi (giriş 6 E / kişi) & tanrıça Hera’ya selam
  • Panagia Spiliani manastırına ve ardındaki kutsal mağaraya ziyaret (Heraion’dan taksi 14 E)
  • Manastırdan aşağı yürüyüş ve plaja varış
  • Pythagorion kalıntılarının yanından deniz keyfi
  • Pythagorion kale müzesi, bazilika ve diğer kalıntılar gezisi
  • Çarşıda soğuk kahve molası
  • Alışveriş & otele geçiş, toplanma
  • 18:00 feribotu ile Pythagorion – Kuşadası yolculuğu (yaklaşık 1.5 saat ve deniz dalgalı ise sallantılı) 

İkaria için kritik tavsiyeler…  

Yine uzun paragraflar yazmak yerine bir daha gitsem nasıl yaparım havasında yap / yapma veya aman kaçırma /  sen bilirsin şeklinde notlarım:

  • İkaria’da konaklama için Armenitis favorimiz. Therma da güzeldi ama kuzey denizi bir tık daha keyifli ve kuzey kasabaları turiste de alışık olduğundan bir tık daha konforlu ve rahat. 
  • Araç kiralarken rezervasyon yapın mutlaka demiştik. Bir de aman diyeyim google haritalara değil size verilen tavsiyelere uyun! Bizi navigasyonun yönlendirdiği dağ yollarından bazıları bildiğin toz toprak, hatta kayalık idi ve çok yavaş ilerleyebildik. Genel olarak adanın kuzeyinden ve güneyinden giden sahil yolu popüler, ada ortasından dağlardan geçenlerin bazısı iyi bazısı değil. 
  • Güneyde bir akşam Agios Khrykos’ta akşam yemeği tavsiye edilir. Biz arkeoloji müzesine yetişemedik onu da deneyebilirsiniz. Ayrıca başka adalara buradan zıplanıyor… Bir dahakine mutlaka diye kenara yazdık. 
  • Sabah Therma termal sularını ve bu tatlı minik kasabayı tatmanızı tavsiye ederim. Yarım gün geçirmek için keyifli. Aslında kalmak için de fena değil ama biraz uzak kaldı diğer lokasyonlara. Kışın ya da sonbaharda o sıcak su harika olur ama! 
Therma
Therma termal
Therma marina
Therma termal 2
  • Seyşel Koyu adanın en meşhur yeri… Herkes bunu yazıyor, çiziyor, anlatıyor. Evet çok güzel; ama görmezsem ölmem bence. Bir de yolu epey zorlu, öyle laylaylom terlikle gidilmez; bayağı kayalardan iniyorsun küçücük koya. Ve de asıl sorun devasa bir girinti oluşturan kayalık dışında gölge yok; o da biz öğlen gittiğimizde parsellenmişti. Su hakikaten enfes ve turkuazın mavinin dibi… Ama sabah erken veya öğleden sonra gitmek lazım; öğlen bizi zorladı. 
  • Pek çok insan İkarus Kayasında mühim bir şey yok yazmış… Bence öyle değil. Adaya adını veren mitolojik hikayenin çok katmanı olduğu gibi burada da enerjisi çok yoğun. Mermer gibi beyaz taşlar, doğal kayalık yapısı çok etkileyici. Bir de İkarus kayası karşında  bir festival alanı yapılmış; orada bir etkinliğe denk gelmek şahane olur.  
ikarus kayası
  • Güney kıyısında Paralia Xilosirtis plajı gözden kaçabilecek mütevazılıkta ama enfes bir yer. Denizi çok keyifli, doğal kayalardan suya atlanabilecek iskelemsi bir uzantı var ve birde sahile inen merdivenlerin başında duş yeri var! Plajlarının doğallığı ile ünlü İkaria’da bu ender rastlanır bir konfor. Zaten diğer turist dolu plajlara oranla bolca aile gördük; belli ki ada sakinlerinin tercih ettiği bir yer. 
Xilosirtis 5
Xilosirtis 6
Xilosirtis 7
  • Aynı yerde Arodou Tavernasında yemek yemelisiniz! Biz deniz mahsülleri ve yerel şarap tercih ettik ki muhteşemdi. Ama oğlak eti ile ünlü imiş, bir dahakine onu deneyeceğiz. 
  • Adanın kuzeyine yakın ama ortasına doğru içerlerde Raches kasabası yine mutlaka görülmeli listesindeki yerlerden. Bize atla deve değil imajı bıraktı. Vaktiniz varsa görün elbette; ama asıl buranın festivalleri meşhurmuş. Biz bir türlü yakalayamadık… Hatta İkaria ada olarak yazları her akşam sabah kadar içilip yenilip dans edilen yerel festival geceleri ile meşhur. Bunlardan en büyüğü de Raches’de olurmuş. Bir dahaki listesinin en başında bu var! 
  • Armenistis keyifli bir deniz molası için de, konaklamak için de, lezzet durağı açısından da en keyif aldığımız yerlerden. 
  • Armenitis’te Kirki Rooms aile işletmesi konaklama için uygun ve konforlu. 
  • Armenistis’te mutlaka Mouragio Tavernasında yemelisiniz; her şey harika siz seçin! 
Mouragio 7
  • Nas Plajı da İkaria muhteşem listesinin başlarında… Burası da bakir bir doğa parçası; yularıda var ama aşağıda tesis yok, sadece şemdiye sezlong kiralayan bir amca var. Gün batımı ile ünlü; hakikaten günü burada bitirmek keyifli olur. 
  • Biz özellikle bir şarapevi deneyimlemek istedik.. Karimalis Bağevi’nde her şeyi kendi yetiştirdikleri ürünlerden vejeteryan fiks menü tam bir lezzet şöleni. Burada da gün batımı şahane. 
  • Evdilos kasabası adaya giriş ya da çıkış yapılan liman olduğu için zaten mecbur yolunuz geçer. Burada sokaklarda bir iki saat yeterli.
Evdilos  çatı

Peki İkaria’dan ne alalım…

Öncelikle İkaria alışveriş ve benzin açısından Samos gibi daha kolay erişilen adarala oranla bir yık pahalı, bunu bilin… Ama adaya dışarıdan gelen her şey için ek maliyet olduğundan bu anlaşılır bir şey. Özellikle giyim kuşam, aksesuar gibi şeyler yan ada Samos’ta hem daha çeşitli hem daha uygun. Ama yine de her adada bazı özel butiklerde özel tasarım ürünler karşınıza çıkabiliyor. 

İkarian evolution

Bizim en çok hoşumuza giden Raches’teki İkaria yaşam tarzı temalı ürünler oldu. Bütçemiz kısıtlı olduğundan kahve kupası, bardak gibi ürünlerden anı olsun diye aldık. İstanbul hayranı bir hanımefendinin işlettiği mağazada ben bir de özel tasarım bir kolyeye aşık olup aldım. Ama asıl Armenitis’te Mouragio Tavernası yanında girdiğimiz butikte vakit ve para saçtık. Çok zevkli, seçme tekstil ürünlerinin olması yanında sahibesinin cazibesi bizi etkiledi. Sabah deniz kenarındayken olgun yaşında bile zarif hatlarına, ipeksi kır saçlarına ve sırtındaki dövmelerine gözümüz kaymıştı. Butik vitrini önünde, askıdaki giysilere merakla bakarken içeride onu görünce ayrı bir heyecanlandık tabi. İyi ki askılı, ipekli ve çeşitli floral desenli elbiselerden değil de keten olanlardan almışız… Zira Samos’ta herkesin sırtında görünce “bu elbiseyi kesin belediye dağıtıyor” dedik; adı “belediye elbisesi” kaldı! 

Yeme içme konusunda alışveriş yapıp, saklama ve taşıma derdiniz yoksa mutlaka İkaria keçi peynirini ve yerel şaraplardan almanızı öneririm. İkaria keçileri kadar keçi peyniri ile ünlü ve her yemekte bir çeşidini tama fırsatımız oldu. Ama hafızalarımıza altın harflerle kazınan Agios Khrykos’ta yediğimiz kızarmış peynir oldu; hellimi andıran ama tuzsuz bir lezzetteki keçi peynirini ızgara yapıp üzerine balzamikli bir sos dökmüşlerdi. Mouragio’daki kadayıfla kızartılmış keçi peyniri bununla yarışır ama o kadar süslemeye ben de yarışrıım sanki! Bizim deneyimimiz (burada şarap gurmesi olmadığımızın altını çizerek) yemek yediğimiz lokantalarda içtiğiimiz karaf şarapların (kırmızı, beyaz, roze hepsini denedik) bağevindeki markalı şaraptan daha keyifli bir tat bıraktığı oldu. Ama onlardan bulamadık giderayak… alan olursa haber versin! 

Ve uzun yaşamın sırrı… 

İkaria adası dünyada en uzun yaşayan insanların olduğu ikinci yer olarak geçiyor (ilki bir Japon adası: Okinawa). Ayrıca komünist avı zamanında Yunanistan’ın sürgün adası olarak da ünlenmiş. Mitolojik karakter İkarus’tan da ismini aldığını unutmayalım. Bu üç veri dışında bir de elimizde coğrafi bilgiler ve bir katım gözlemler var… 4 farklı zemin tipinin (kaya tipi diye diyebiliriz ki biri kayrak ve güney batı kıyılarında pırıl pırıl parlayarak ihtişamını gözler önüne seriyor) yer aldığı bolca dağlık / tepelik ve dik yamaçların denize kavuştuğu engebeli bir ada. Ayrıca bol bol temiz su kaynağı var. Bir de mutfağında deniz mahsülleri kadar keçi eti ve keçi ürünleri de yer alıyor. 

Bütün bunların birleşiminden ben şu sonucu çıkarıyorum… Adalılar öncelikle doğal ve kaliteli gıda ile sağlıklı besleniyor orası kesin. Hareket etmek için bolca yürüyorlar; zaten pek fazla bir seçenek de yok, eve girmek bayır evden çıkmak bayır. Ada boyunca duvarlarda gördüğümüz grafitilerden anladığımız kadarıyla orak ve çekiç hala moda… Dolayısıyla komünist olmasa da toplumsal denge ve sosyal adalet konusunda hassasiyet hala var gibi. E zaten İkaria’lılara İkarus’un yani insan evladının yükselmiş bir örneğinin torunları diyebiliriz. İmece usulü yemeklerin içkilerin gırla gittiği, sabahlara kadar her yaştan, her türlü ada insanının çalıp söylediği, dans ettiği festivaller yani Panigiri adası İkaria… Yani hem sanatın sanat için değil toplum için yapıldığı, hem de hayattan keyif almanın öncelikler sırasında başı çektiği bir yer yani. Arada termal sularda çimmek de üstüne kreması sanki. 

komünist grafiti
zombi ekibi
ikarus heykeli

Böyle bir çıkarım yapabilirim hepsinden… Modern hayatın ve tüketim toplumunun araçları, özellikle şehirlerde, bizi sözde daha medeni, konforlu, hatta akıllı yaparken iyileştirmiyor. Bunların gölgesi altında kanımızı emiyor, enerjimizden besleniyor. Topyekün işe yaramaz demiyorum; ama biraz bokunu çıkardık gibi sanki! Bence uzun yaşamın sırrı bize yaşamın bahşettiklerinden iyi gelene kucak açıp paylaşmak; gelmeyene orta parmağı göstermekte. İkarus’a da bu yakışır! 

Vulcan dilinde dedikleri gibi…“mene sakkhet ur seveh” yani  “live long and prosper” ya da “uzun yaşa başarılı ol”

ikaria zeytin
ikaria çivi

Dilek Yarımadası Milli Parkı Plajları

Dilek Yarımadası…

Önce kesin bilgiler: Aydın il sınırları içinde Dilek Dağı’nın Ege Denizi’ne uzandığı son noktada yer alan millî park. 27.675 hektarlık bir alana sahiptir. Bu alanın 10.985 hektarı 19.05.1966 yılında Millî Park ilan edilen Dilek Yarımadasına, 16.690 hektarı 1994 yılında Millî Park ilan edilen Büyük Menderes Deltasına aittir.

Karşısında Yunanistan’a ait Ege adalarından Sisam adası bulunan Millî Parkın Dilek Yarımadası bölümü, Samsun Dağları’nın Ege Denizi’ne doğru uzanan son noktasıdır. Ortalama 650 m yüksekliğe sahip yarımadanın en yüksek yeri Millî Parkın adını aldığı Dilek Tepe’dir (Mykale) ve 1237 m yüksekliğindedir. Millî Park adını bu tepeden almaktadır. 

MÖ 9. yüzyılda İyon kentinin kutsal toplanma merkezi Panionion, antik Thebai kenti, Ayayorgi Manastırı, tarihi Doğanbey Köyü (Domatia) ile Karine, Hagios Antonios Manastırı ve Zeus Mağarası da Millî Park Sınırları içindedir.

Zengin biyolojik çeşitlilik, nesli tükenmek üzere olan canlıları ve endemik türleri barındırması nedeniyle uluslararası öneme sahiptir. Millî Park, Uluslararası Sulakalanlar Sözleşmesi (Ramsar), Avrupa´nın Yaban Hayatı ve Yaşam Ortamlarının Korunmasına Yönelik Sözleşme (Bern), Biyolojik Çeşitlilik Anlaşması (Rio) ve Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi (Barselona) kapsamında korunan alan niteliğindedir. Dilek Yarımadası – Büyük Menderes Deltası Millî Parkı, Önemli Kuş Alanı, Önemli Bitki Alanı ve Önemli Memeli Alanı olması nedeniyle aynı zamanda Önemli Doğa Alanıdır.

Kaynak: Vikipedi 

Kuşadası Belediyesi Milli Park sayfası:

Güzelçamlı Mübadele ve Yerel Tarih Kültür  Derneği Milli Park sayfası:

Köden Milli Park Plajlarına gidiş

Aslında teknik olarak Eski Doğanbey köyümüz Milli Park sınırları içinde kalıyor. Hatta köyün “Anadolu Yakası” girişinde bir Milli Park Ziyaretçi Merkezi bile var. Burada yarımadaya dair genel bilgileri, gözünüzde canlanmasına yardımcı olarak kocaman bir maket ve bölgenin canlılarına dair bilgilendirici bir sergi de var. Eski zamanlarda hastane ve okul olarak kullanılmış taş yapının restore edilerek müze haline getirildiği binada cafe ve toplantı salonları da bulunuyor. 

Ayrıca haritada Eski Doğanbey Köyü ile Milli Park Plajları tam sırt sırta… Yani köyümüz tam olarak yarımadanın kuzeyindeki plajlardan birinin hizasında, güney yamaçlarda kalıyor. Hatta köyden dağlara çıkıp bölgenin harika florasının içinden geçebileceğiniz nefis de bir yürüyüş parkuru var. Yaklaşık 20 km denilen parkurun öteki ucu plajlara giden yolun kenarına çıkıyor..

Utanarak itiraf ediyorum ki burada bulunduğum onlarca yılda hiç tamamını yürümedim. Köyün içinden yarımadanın batı ucuna doğru giden toprak yoldan uzun yürüyüşler yaptım; buradaki eski şaraphane kalıntılarının yanından deltaya yürüdüm. Dağlardan adaçayı, kekik çeşitleri topladım. Köyün pek çok noktasından kafayı kaldırdığınızda koca bilge bir dede gibi yukarıdan bizi izleyen kayalıklar ile içinden akan ince şelale Şorlak’a kadar çıktım. Hatta ardındaki köye ve deltaya hakim tepeye tırmanıp buraların kraliçesiyim edasıyla dağlara çığırdım. Arka taraftan da benzer yürüyüşler yaptım; plajlardan yukarı tırmanan yolu bir yere kadar tırmandım. Ama yolun tamamını bir solukta hiç almadım. Zira gidip gelmelik bir mesafe değil; karşı yakada sizi bekleyen bir araç olması lazım dönüş için. Ayrıca zaman zaman buralarda kaybolan turistler oldu; yanınızda bir bilen veya rehber olsa daha iyi. 

Dolayısıyla plajlara en rahat ve konvansiyonel gidiş arabamıza binip tıngır mıngır Söke’ye kadar dönmek, yarımadayı kocaman bir U çizerek geçmek. Bu yolculuk yaklaşık 45 dk sürecektir. Söke’nin içinden (veya etrafından) Kuşadası istikametine doğru yol alırken sola bir sapak vardır; buradan Ağaçlı Köy üzerinden Davutlar’a gidilir. Oradan da yazlıkçı mekanı Güzelçamlı beldesinden Milli Park Plajlarının resmi kapısına varılır. İçeri girişte cüzi bir rakam verilir (benim son ziyaretimde araçlı giriş HGS veya nakit 35 TL idi). 

Plajlar…

Milli Park kapısından girdikten sonra sıralı birkaç tane plaj var. Bunların ilki İçmeler, hem yürüyerek gidilebildiği hem dolmuş çalıştığı hem de kumsal olduğu için en popüleri. Dolayısıyla da sezonda en kalabalığı olur. Ondan sonrakilere epey mesafe olduğundan araçla gitmek mantıklı olur ama sportif yürüyüşçüler, bisikletliler arada sırada cesaret ederler. Ayrıca yol kenarında keyifli seyir teraslarında Samos / Sisam adası manzaralı bu turkuvaz renkli manzarayı içinize çekmek ve fotoğraflamak için fırsat bulunur. 

Bundan sonraki Aydınlık Koyu en büyük plajlardan biri olduğundan hem doğu hem batı ucundan iki giriş çıkışı var. Arada Jandarma karakolunun olduğu ziyarete kapalı bir alan var. Karasu ise yine diğerleri gibi tahta şezlong, bambu şemsiye ve piknik masaları ile keyifle oturup günü geçirilebilecek bir plaj. İçmeler dahil tüm plajlarda tesis var (wc, kabinler, duşlar, büfeler)ve İçmeler’den sonraki tüm plajlar çakıl. Yarımadanın bir noktasından sonra ileriye gitmek yasa yol da kapalı zaten. 

Benim kişisel tercihim hafta içi sabah erkenden çıkıp en uzaktaki koylara gitmek. Termosum, buzluğum ve piknik sepetim ile denize sıfır masalardan birine yerleşmek. Hele bir de ağaç gölgesi bulmuşsam benden güzeli yok. Tahta şezlonga peştemalimi serdi mi tamam; bütün günü burada geçirebilirim. Elimde kitabım veya yanımda hemrahım, önümde maviden turkuaza uzanan memleketin en güzel suları. Tabii ki yanıbaşımda da milli park domuzları! 

Fauna…

Pek çok milli parkta yaban domuzu görmüş olabilirsiniz; ama burada durum biraz farklı. Zira plajlara gelen kalabalığa alışmış, insandan kaçmayan, hatta kolay yemeğin yanına yuva kurmuş aileler var. Hele yavrular öyle tatlı ki… Üzerinde çizgileri, benekleri ve vıcır vıcır sesleri ile yakalayıp sırnaşasınız gelir. Aman dikkat! Anne babaları yakındadır ve onlarla o kadar samimi olmak iyi bir fikir değil. Her ne kadar insancıl olmuş olsalar da adı üstünde, yaban domuzu… bir tosla sizi devirebilir. Ayrıca yemekleri açıkta bırakmamakta fayda var; pikmin masanızı talan da edebilir. En son bizim mısırları ve erikleri çaldılar mesela! Yemek artıklarını, karpuz kabuklarını, ya da masada ne kaldıysa hızla silip süpürebilirler. 

Burasının hem doğası hem denizi o kadar bakir ki sadece domuz değil rastlayabileceğiniz yabani hayat. Benim bunca yıllık ziyaretimde tavşanlar, tilkiler, kaplumbağalar, sincaplar, çeşit çeşit kuşlar ve balıklar dışında çok özel bir karşılaşmam daha var. İki yıl önce 2021’de sıradan bir deniz keyfinde sahilde dizlerimin üzerindeki suyun içinde mavilere dalmışken… Ayak bileğimin üzerinde, bacağımda bir şey hissettim; sanki biri tutuyor beni. Aşağıya bir baktım ki kuçuk bir ahtapot benim bacağa sarılmış! Korkmak bir yana kalbim sevinçle doldu; bu güzel yaratığın beni sarılmaya layık gördüğü için minnet bile duydum. Hem iyice bakmak hem de benim de bir kaya değil kanlı canlı yaratık olduğumu göstermek için ayağımı yavaşça kaldırdım. Bırakmadı kerata; iyice sarılmış. Birkaç sakin adım attım suda; ancak o zaman bıraktı. Ya dişine göre bir yem değildim, ya uygun bir mesken. Ama benim tercihim Ege’nin canım sularından bir kucaklaşma olduğunu düşünmek. 

Köye dönüş…

Milli Park plajları 24 saat açık değil ve konaklamaya izin verilmiyor. Mevsimine göre akşam 6-7 gibi kapanıyor ve içeride kimse kalmasın diye jandarma devriye geziyor; uyarıda bulunuyor. Gün boyu devriye gezen atlı jandarmalar da var; onlar ayrı havalı. Sonuçta çıkış mecburi… Arabamıza binip yürüyüş parkurunun yanindaki doğal kaynak çeşmesinden son bir su, seyir teraslarında son bir poz ve domuzcuklara veda ile yola koyuluyoruz. 

Geldiğiniz yoldan köye dönerken gidişte durmadığımız Ağaçlı’nın içinden geçerken bu kez yavaşlıyoruz. Çünkü buranın kocaman bazlamaları ve gözlemeleri ünlü. Evde yeriz diye arabaya alıp dev tekeri yolda bitirmişliğimiz bile var! 

Alternatif olarak Söke içinden geçerken korunmuş ve restore edilmiş eski evlerin olduğu Kemalpaşa mahallesinden geçebilirsiniz. Ya da sanayideki çöp şiş & et lokantalarından birinde açlığınızı giderebilirsiniz. Köy yolunda Güllübahçe’de Meltem Lokantasında ev yemeği de bir seçenek. Ben şahsen eve gidip püfür püfür esen avluda gayrimeşrubatımı yudumlamayı tercih ediyorum. Ama zevkler ve renkler tartışılmaz. 

Büyük Menderes Deltası & Karina

Köyden aşağı…

Bizim köy – Eski Doğanbey – hem mazinin hem bugünün en gösterişli deltalarından birine bakar: Büyük Menderes Deltası. Büyük Menderes nehrinin bereketli sularının artık bölünmüş kanallar halinde Ege ile buluştuğu devasa körfez. Kuzey tarafında Dilek Yarımadası, onu yaratan Mykele (Dilek veya Samsun Dağları) ve köyün de içinde kaldığı Dilek Yarımadası Milli Parkı ile sınırlıdır. Güney tarafında ise Akköy ve devamında sahilden burnu dönünce Didim’e varan yazlıkçı beldeleri yer alır. 

Köyden Büyük Menderes Deltası

Antik medeniyetlerin en ihtişamlılarından İyonya’nın kadim bilgelikleri bu topraklarda yankılanır. Zamanında taaa içerilere kadar uzanan derin körfez suları nehrin getirdiği alüvyonlarla dolana kadar şimdiki Bafa gölü de bir parçası imiş hatta. Gölün kenarındaki Heraklia antik kentinin yukarısında, Latmos dağlarının mağaralarında ilk insanlardan kalma izler dahi var. Körfezin baş tacı ve dönemin bilim merkezi Miletus, ilk ızgara planlı şehirlerden Priene ve hepsinin kutsal yolla bağlandığı kehanet merkezi Didim’deki Apollon tapınağı… Bunların hepsi ayrı ayrı uzun hikayeler. Tabi bir de kuzeyde Küçük Menderes deltası, güneyde Karya medeniyetinin efsane kentleri ile ilişkileri var. Eski limanlar ve antik kentlere bağlı kutsal alanlarla çevrili bu bölge artık memleketin en verimli topraklarını, Söke Ovasını barındırıyor. 

Delta Bölgesi Harita
Delta Bölgesi Harita

Tarımın hala baş tacı olduğu bu bereketli toprakların denizle kavuştuğu vadi tam bir doğal delta… Yani sazlıklar ve yağmurlarda su basan tarlaların birbirine girdiği, toprağının yarı balçıklı yarı kum, kimi yerlerin bataklık olduğu bir alan. Yani kızgın kumlardan serin sulara bir durum yok! Aksine deltanın önündeki kumluk bariyerler ile burası doğal bir balıkçılık vahası. Yani bölgenin toprağı kadar suyu da bereketli anlayacağınız. Dolayısıyla deltanın içinden denize girilmiyor; bunun için biraz yol almak gerekiyor. 

Ama yol da güzel… 

Niyetiniz denize girmek ise; Eski Doğanbey’den önünüze maviyi katıp yokuş aşağı yuvarlandığınızda yol bitiminde iki seçeneğiniz var. Ya sola yani köye geliş rotanıza saparak buradan ovanın içlerine doğru ilerlersiniz; ki bu durumda ovayı orta belinden geçip karşı yakaya, güneyde vaadedilmiş plajlara gözünüzü dikersiniz. Ya da sağa dönüp adının önünde “Yeni” olmayan ama yepisyeni Doğanbey köyünün içinde geçerek kendinizi yola bırakırsınız. Bu yol sizi Dilek Yarımadasının güney yamaçlarına dayanarak batıya, deltanın ucuna doğru götürür. 

Büyük Menderes Deltası
Delta kenarında kumsal
Delta kenardından

Köyü arkanızda bıraktıktan bir süre sonra solda bölgenin en eski balık lokantalarından Abdül’ün Yeri bulunur. Şimdi Abdül’ün oğlu Deniz ve güzel ailesi işletiyor; sakın Abdül’e söylemeyin ama bence babasından iyi balık yapıyor! Ama asıl annemin ben köye geldiğim zaman haber salıp da Deniz’in annesine sipariş ettiği balık çorbasının lezzetini yıllardır tatmadım. Fakat delta manzaralı lokantanın tek dezavantajı denize sıfır olmaması. 

Abdül’ü geçer geçmez hemen yanından toprak bir yol Balıkhane’ye giriyor. Girer girmez balıkçılar kooperatifi tarafından işletilen bu ufak limanda bağlı pek çok kayık ve tekne göreceksiniz. Kimi denizde sığlarda salınıyor, kimi kıyıya çekilmiş tamir ediliyor, kimi ise komple kaderine terk edilmiş gibi duruyor. Mevsiminde burada her sabah taze balık bulup satın alabilirsiniz. Yalnız öyle ayıklamak, tuzlamak gibi asortik hizmetler beklemeyin; “kendi işinizi kendiniz yapın” bakışları mevcut. Yok illa tepsiye hazır isterim derseniz o zaman rota başka tarafa; Güllübahçe’nin Balıkçı Serdar’ına gider ki kendisi de bizim mahallenin muhtarı olur. Ya da armut piş ağzıma düş derseniz o zaman yola devam edersiniz; istikamet Karina. 

Balıkhane deniz
Balıkhane kıyısı
Balıkçı barınağı
Balıkhane kayıklar

Ama durun; yol daha bitmedi! Hatta anca güzelleşiyor… Kıvrıla kıvrıla sağda kekik kokuları solda sazlıklar deltanın kenarından ilerledikçe deniz tuzu burnunuza gelmeye başlayabilir. Henüz kumulların hizasını geçmeden bu virajlardan birinden sola sapan toprak bir yol var ki bilmeyenin bulması biraz zor. Bu yol, kuytuda bir yarı mağaramsı kayalıktan çıkan sıcak su kaynağına gider. (Bence bulmasın herkes zaten o da ayrı) Biraz meşakkatli bir inişle kayalardan oturaklara çimebilir; yazın “ ay o kadar da sıcak değilmiş” ayarında suya soğuk mevsimlerde titreyen dişleri sakinleştiren bir huzurla girebilirsiniz.  

Sıcak su kaynağı
Kumullar

Yetti gari …

İki kulaç atmak için binbir dereden su getirdin diyeceksiniz; diyiniz. O suları getire getire, kana kana içerek öğrendik biz buraları. Ama yine de yaz sıcağında Ege’nin şifasıyla serinlemek isteyenlere saygım sonsuz. O yüzden ister dura dura ister tek solukta gidin yolun sonu Karina’dır. Buradan sonra araçla yol yok, araçsız izin yok; zira son karakol Karina’da. Bizim köyden de yaklaşık 10 km aslında. 

Ve hakikaten yolun bittiği yerdedir… Son virajı alıp da çıkmaz sokak levhasını görünce şaşırmayın; az ileride sağda solda olmadı yolun sonunda sıralı lokantaların yanı başlarında park yerleri var. Ama en kalabalık zamanda denk gelirseniz, bayram seyran ve hafta sonunun civcivli saatleri yani, o zaman geride bırakıp biraz yürüyeceksiniz. Koltuk altına tercihen peştemalınızı ya da havlunuzu sıkıştırıp aslen bir balıkçı koyu olan Karina’nın bir köşesine bırakabilir nihayet kendinizi suya atabilirsiniz. 

Karina 1
Karina 2
karina 3

Ve fakat hemen cumburlop atlayayım demeyin sakın… Zira deltanın en ucunda, kumulların bittiği noktada yer alan bu koyda deniz sığ. Gümüşi parkalıkta ince kumlara, tek tük dağınık deniz kabuklarına veya ara sıra görünüp kaybolan minik pavuryalara baka baka yürüyeceksiniz. Burada denize girmek demek, uzun bir deniz yürüyüşünün ardından “hah şimdi boy oldu galiba” dediğin andan iki adım sonra tekrar diz boyunda yükselmek demek. Ama korkmayın, o serin sular eninde sonunda sizi kucaklar. 

Eskiden buralar …

Dutluktu demeyeceğim; ama benzer bir durum söz konusu tabii ki… Biz köye ilk geldiğimizde Karina’da jandarma karakolu sakinleri dışında kimse yoktu. Sadece balıkçı barınaklarının taş yıkıntıları ve kıyıya bağlanmış kayıklar vardı. Hatta lisedeyken bir yaz gecesi pancar motorla denize atlama hayalleriyle kumlukların açıklarına gitmiştik birkaç ergen, annem ve mihmandarımız Sebo ile. Efil efil eserken mangalı yakamayıp elimizdeki hazır nevaleye yumulmuş patlıcanları da dilek dileyerek denize fırlatmıştık annemin itirazlarına rağmen. 

Şimdi Karina, sıra sıra balık lokantalarının Ege mutfağının yerel ve taze lezzetlerini sunduğu nezih bir mola yeri. Hepsinin deniz kenarında sade tahta masa sandalyeleri var; birine yerleşip kah deniz yürüyüşü kah iki atıştırmalık kıyıntı ya da battı balık yan gider keyfi yapabilirsiniz. Eskiden ekmek arası helvaya girdiğimiz sahilde şimdi bolca kalamar, karides, taze otlu mezeler, yerel balık çeşitleri ve gayrimeşrubatlar var. Hatta birkaç sene öncesine kadar aslan sütünün yanına sadece taze köy peyniri gelirdi; şimdi Ezine de var. 

Karina oturma
Karina pelikan
karina çupra

Bir ara balıkçılar göç mevsiminde kanadı kırılıp burada kalıveren bir pelikanı misafir ettiler. Bence birkaç yıl kıyıda bir aşağı bir yukarı takılan abimizi ilginç bulan turistlerin birinin kafasının bu dev kuşun dev gagasıyla delinmemiş olması bir mucize. Ama buralar hep mucize… Hangi mevsim geldiğinize bağlı, delta kenarında renk renk flamingolar (açken beyazımsı, doygunluk oranına göre pembe tonları), çeşit çeşit balıkçıllar ve türlü kuş çeşitleri görmeniz mümkün. Hatta Karina girişinde ve köy yolunun başında da göreceğiniz birkaç katlı ahşap yapılar gözlem ve seyir için yapıldı. 

Flamingolar
Ördekler

Benim favori rutinim ya sabah erkenden gözümü açar açmaz gelip kimseler yokken yüzümü denizde yıkamak ya da akşam üzeri gelip masalardan birine kurulmak ve güneş serinlerken sularda oynaşmak. Burada güneşin ufukta batışını görmek mümkün değil çoğunlukla ama o renkler sizi daha uzaklara götürür. Hele bir de ay doğarsa deltanın sularına; o zaman vay halimize. Çünkü burada hem yıldızlı hem yakamozlu bir gece çok uzun bir ömürdür. 

Karina 4
Karina yüzmeli
Karina 5

Sonradan Memleketim: Eski Doğanbey

Memleket meselesi…

Sonradan memleketim: benim Eski Doğanbey Köyü için kişisel tanımım bu. Çünkü bu coğrafyada yaşamış pek çok insan evladı gibi ben de göçebeyim. Burada doğmadım, anam babam buralı değil. Hatta burada büyümedim… Daha doğrusu herkesin bildiği anlamda çocukluğum burada geçmedi; ama bu coğrafya benim gönlüme ev oldu. Burada okula gitmedim ama kalbime iz süren koca koca romanları burada hatmettim. Burada aşık olmadım ama nice aşkımı bu rüzgara çığırdım, acısını bu semaya bıraktım. Burada evlenmedim ama burada eskittim sevgilerimi. Burada çalışmadım ama burada ilham buldum, burada yazdım çizdim. Hatta yeri geldi burası için çalıştım; Eski Doğanbey Dostları ile köyümüz bozulmasın, ne hor kullanmaya ne vurdumduymazlığa ne de ranta kurban gitmesin diye çabaladım. Yani bildiğiniz anlamda burada büyümedim ama bu aidiyetle büyüdüm, burada hem nesiller öncesinden köyün ruhuna işleyen şifayı hem de annemin yarattığı yuvayı miras aldım. Şimdi bu mirasa layık yaşamaya, onu görebilen, duyabilen, hissedebilen başka ruhlarla paylaşmaya çalışıyorum. 

Eski Doğanbey Tabela
Eski Doğanbey & Kekikler
Köyeden Büyük Menderes Deltası

Kısaca özetlersek…

Eski Doğanbey, insanın kendisiyle ve doğayla bağ kurduğu eşsiz bir yer. Burada toprakla uyum içinde yaşamış, tepelerde zeytin yetiştirmiş veya koyda balık tutmuş insanların enerjisini hissedebilirsiniz. İlk izleri M.Ö. 7. YY’a dayanan tarihinin daha bilinen tarafı Rum sakinlerinin inşa ettiği taş evler ve taraçalı zeytinlikler. Köyün eski adı “Domatia” odalar anlamına geliyor. Orijinal dokusu korunmuş bir antik Rum köyü Eski Doğanbey. Yani bazıları eski ihtişamına kavuşmuş, bazıları ise hala harabe halinde olan eski hakiki taş evleri ile olağanüstü bir yer. 

Eski Doğanbey Manzarası

Yakın tarihe baktığımızda 1924’te başlayan göç ile orijinal Rum sakinlerinin yerini Trakya ve Balkanlardan gelen aileler almış. Zeytin ve zeytinyağı yerine geçiminin ağırlıklı bölümünü denizden balıkçılık ve ovadan tarım ile elde eden yeni köylüler dağın esintili eteklerini bırakıp devlet desteği ile 2 km aşağıda yeni bir yerleşim kurmuşlar: Doğanbey. Yapıların kimi yeni evlere malzeme kimi altın aramak için hırpalanmış, kimi de zamanın acımasızlığına yenik düşmüş. Köyde kalan birkaç aile dışında yaşam uzun bir sessizliğe bürünmüş; şehirden kaçanların yeniden keşfi ile 80lerin sonu 90ların başında tekrar filizlenmiş. 

Hem eski dünyanın hem de yeni Ege’nin merkezine yakın sakin bir köşede Eski Doğanbey Köyü. Burada inzivaya çekilebilir ya da yakınlardaki Kuşadası, Didim, İzmir veya Bodrum gibi yerlerde kolayca sosyalleşebilirsiniz. Aydın’ın Söke ilçesine bağlı Dilek (Büyük Menderes Deltası) Milli Parkı sınırları içerisinde yer alan eski köy, Mykale (Dilek / Samsun da deniliyor) dağlarının eteklerinde, Ege Denizi’nin en büyük deltalarından birinin muhteşem manzarasına bakan Yeni Doğanbey Köyü’nün 2 km yukarısında.

Benim Eski Doğanbey Hikayem… 

Benim köyle mazim ortaokul yıllarımda başlıyor… Sınıf arkadaşımın ailesi gezmeye, kültürel mirasa ve böyle saklı cevherlere meraklı bir çift olunca Eski Doğanbey Köyü’nü 1989 yılında keşfediyorlar. Biz de o zamanlar henüz parçalanmamış ailemle, Didim’de tatildeyiz. Bu keşiften haberdar olan kendi deyimleriyle “eski püskü”ye meraklı annem ve “kalbi bohem” babam Miletus gezisinin ardına programa köyü de koyuveriyor. O zamanlar toplu ulaşım kadar düzgün bir yol da namevcut olduğundan traktör sırtında rica minnet tırmanıyoruz yokuşu. Ama Eski Doğanbey, bir görüşte aşk oluyor hepimiz için ayrı ayrı. Aşağı köye taşınmamış bir ailenin de mihmandarlığında elden çıkarılan harabelerden birini borç harç satın alıyor benimkiler. 

Gün batımında Eski Doğanbey

Evimizi yaptırmaya gücümüz anca birkaç yıl sonra, benimkiler boşanıp annem emeklilik üzerine ikinci bir işle para biriktirebilir hale gelince yetiyor. Ben de artık liseliyim; elim çekiç, mala, zımpara tutuyor; dolayısıyla inşaatta karın tokluğuna ırgatlık yapıyorum yazları. Köyün benim “Avrupa Yakası” dediğim eski merkezi, köy meydanının az gerisinde, dar bir sokaktaki minik yuvamızı kendi alın terimizi de harç ederek taksit taksit bitiriyoruz. Alt kattaki ahırı salona çeviriyor, üst kata bir banyo bir oda ekleyerek hala dışarıdan girip çıktığımız mutfağı yeniliyoruz. 

Eski Doğanbey & Zeynox1991

Bu sırada ben ilk aşklarımın heyecanlarını, hayal kırıklıklarını ve intikam çığlıklarını bu dağlara üflüyorum. Karina yolundaki sıcak su kaynağının yanından kışın denize girip hasta olunca vitaminleri, antibiyotikleri annemden gizli köyün çeşmesinde yutuyorum. Liseden mezun olduğum yaz üniversite sınav sonuçlarını bu evde öğreniyorum; hayalim mimarlık ve okula girmeden inşaat deneyimim cepte. On sekiz yaşın kurtlarını iki saat ötede Bodrum’da arkadaşlarımla döküp Samsun dağlarının sırtlarında Gülün Adı’nı okuyorum. Üniversitedeyken her yaz gelip gittiğim yetmiyor, yüksek lisans tezimi köye dair yazmaya yelteniyorum. Paftalar dolusu eskiz, eski filmlerde köyden detay görüntüler; ne isterseniz var arşivde. 

Eski evimiz 1991
Yağmurda çizim 1999

Yıllar geçtikçe iş hayatının temposuna kapılıyor; tatillerde başka yerlere gönül koyuyorum. Ama annemin ilkbaharda gelip sonbaharda döndüğü köy hayatının yancısıyım. Köyü korumak, yaşamı kolaylaştırmak ve o zamanlar köye erişmeyen hizmetleri imece etmek üzere komşularla bir dernek kuruluyor. Emekli bankacı annemin yıllar boyu saymanlık ettiği dernek sayesinde eski usul yolların yapımından dağdan su getirmeye kadar pek çok iş beceriyorlar. Köy sakinleri arasında kıdemli mimarlar, şehir bölge planlamacıları, akademisyenler, sanat tarihçileri, sanatçılar ve çeşit çeşit entelektüel büyüklerim olunca bana anca getir götür işleri düşüyor. Bizim köye boşuna “Entel Köy” demiyorlar yani. 

Evlerden 01
Eski evimiz merdivenlerde
Evlerden 02

Zamanla annemin sağlığı bozuluyor; araçla ulaşamadığımız evin konforu ve köy yokuşları onu zorluyor. Köyün “Anadolu Yakası” dediğimiz karşı tarafında önüne araba ile gidilebilecek, annemin merdiven çıkmadan yaşayabileyeceği bir ev satışa çıkınca kolları sıvıyor. Eski evimizi satıp yeni yuvamızı inşa ediyoruz. Yine imece usülu; komşumuz Mimar Sibel Gürses ve eşi Oğuz Söğüt el atıyor. Ben de artık mimarım ya; elimden geldiğince uzaktan destek veriyorum. Annem ise giderek daha az kalabilse de böylece köyü bırakmıyor. Hatta son geldiği yaz, babamı da çağırıyor… Yirmi yıl sonra ilk ve son kez üçümüz bir arada soluyoruz köyün o ünlü rüzgarını. 

Ertesi yıl hem annemi hem babamı başka başka topraklara gönderip ben de yasımı burada yaşamaya geliyorum. O zaman anlıyorum ki gönül yaralarımı hep burada üflemişim; canımın en dibi yanınca hep buraya kaçmışım, burada nefes almışım. Hem kalbimde ne yara varsa burada şifalanmışım; hem de yeni tohumlar burada filizlenmiş, burada çiçek açmışım. 

İşte bu yüzden Eski Doğanbey sonradan memleketim benim. Benden öncekiler gibi bir gün ben de göçebilirim; ama burası hep böyle güzel kalsın dileğim. 

Köye gelmek isteyenlere ipuçları: 

Eski Doğanbey, Söke merkeze yarım saat, İzmir’e araçla yaklaşık 1.5 saat, Bodrum’a 2 saat uzaklıkta. Ulaşım için özel araç kullanılması tavsiye edilir. Ancak Söke otogarından toplu taşıma araçlarını kullanmak da mümkün. Sadece Doğanbey yazan minibüslere bindiğinizde yukarı yani Eski Doğanbey’e gideceğinizi şoföre söylemeniz gerekiyor. 

Köy, kalabalık olmayan bir doğal rezerv alanında yer aldığından çevrede dolaşmak için özel ulaşım kullanılması tavsiye edilir. Köy, diğer doğal güzelliklerin yanı sıra kuş gözlem olanaklarının da bulunduğu yürüyüş parkurları üzerinde yer almakta. Büyük Menderes Deltası yüzmeye elverişli değil, daha çok balıkçılık yapılan bir sulak alan. Ancak deltanın en ucunda yer alan yüzebileceğiniz ve yerel balıkçılar tarafından yakalanan taze balıkların tadını çıkarabileceğiniz Karina’ya arabayla 10 dakikada ulaşabilirsiniz. 

Ayrıca yaklaşık 45 dk – 1 saatlik yolculukla Dilek Yarımadası Milli Park’ının berrak suları ve güzel doğal manzaralı birçok istisnai plajlarından birine gidebilirsiniz. Eski Doğanbey’in de sınırları içinde kaldığı Dilek Yarımadası Milli Parkının plaj tarafı yarımadanın kuzey tarafında. Yarımadanın güney tarafında yer alan köyümüzden plajlara yaklaşık 20 km lik bir yürüyüş parkuru var ancak araç yolu bulunmuyor.  Kuşadası’na daha yakın ve plajlara giriş gün içerisinde ücretli (araçlı veya yaya) ve konaklama yasak.  

Karina gün batımında
Milli Park yürüyüş parkuru

Eski medeniyetlerin Büyük Menderes Deltası ve civarında çok önemli izleri var… Priene, Miletos, Apollon Tapınağı & Didima, Magnesia, Efes ve Meryem Ana Evi gibi antik kentler yakınlardaki birçok cazibe merkezi arasında. Bunlardan bazılarına yazılarımda ayrıca değineceğim… 

Köye gidemediğim zamanlarda evimizi yani hem büyük beyaz konak “White Mansion” hem de arkadaki küçük taş ev “Tiny Stone House” olarak kirada… Böylelikle hem evlerin masrafını çıkarıyor hem de bakımını yapabiliyorum. Üstelik fırsat bulup da tanıştığım misafirler ile dost oluyoruz genellikle; onlar da bana başka dünyaların kapılarını açıyor. Merak edenlere detaylar burada:

White Mansion: https://www.airbnb.com.tr/rooms/2680883?guests=1&adults=1&s=67&unique_share_id=14e5eebc-0115-4e47-b520-100ddc108011

Tiny Stone House: https://www.airbnb.com.tr/rooms/50408309?guests=1&adults=1&s=67&unique_share_id=162dfc7f-41c3-4484-8aa8-259960816837

Köye dair başka detaylı bilgileri buralardan okuyabilirsiniz:

Köye en yakın plaj Karina…. Kendi kalemimden!

Arzu Aksaya tarafından 2021’de yazılmış detaylı ve güzel bir yazı neredekal.com blog sayfasında:

https://www.neredekal.com/blog/sokede-sakin-ve-tatli-bir-huzur-eski-doganbey-koyu/

Bol resimli Yolculuk Terapisi blog yazısı Zeynep Atılgan Boneval kaleminden:

Söke Belediyesi’nin kısa ama öz Eski Doğanbey tanıtımı:

https://www.soke.bel.tr/tarihi-merkez/eski-doganbey-koyu/12

Ekşi sözlükte Eski Doğanbey 

https://eksisozluk1923.com/doganbey-koyu–1919970?p=1

Eski Doğanbey'de kapı önü 1991 & 2020

SAMISTAL’DA VARTEVOR

02/06/2016

Biraz akraba kontenjanı, biraz aidiyet duygusu, biraz yeşilin büyüsü, biraz bulut sevdası, biraz da haytala yüzleşme bahanesi… Karadenizin yaylalarının bir süredir müdavimiyiz. Her sene en az bir kere Çamlıhemşin üzerinden geçip yayla havası koklayıp bu masal dünyasında yeryüzünün bir parçası hissetmeye gidiyoruz. Kaçkar dağları ve vadilerinin her mevsimi başka renkte güzel.

2015 yazında uzun soluklu kaçamak yapamamanın verdiği huysuzluk ile sızlanırken “Yeşil Yol” diye bir canavar çıktı önümüze. Mevcut çileli yolları iyileştirmek yerine gereksiz bir dev proje ile bölgede yapılaşma ve madencilik gibi zarar verecek bir adım atılmak istendi. “İnşaat Ya Resulallah” desturu ile önüne geldiğini biçen, Doğu Karadeniz’in gerçek kalbi ve varoluş sebebi doğasının can damarını kesecek bu projeye her yerden itiraz sesi yükseldi. Kendini jandarmanın önüne atan “Halkım ben!” diyen Havva Ana gibi niceleri direndi.

Bu direniş döneminde uzun yıllardır yaylacılığın azalarak nüfusunun giderek parmakla sayılır olduğu Samistal Yaylası’nda eski günlerin coşkusunda bir Vartevor (yerel ağız ile horonlu eğlence) yapılması planlandı. Bölgenin gençleri hem yaylaya sahip çıkmak hem de eğlenmek için çağrı yapınca biz de gaza geldik. En vefalı dostlara haber salındı; son dakikada biletler edinildi. Kısacık bir soluk için bile olsa uzun yollar göze alındı.

Ağustos’un sıcak bir gününde Çamlıhemşin’e varıldı… Hemen karayemiş tepsisine dalındı. Kısa bir moladan sonra kamyonete malzemeler ile ekipçe yerleşildi; Samistal yoluna vuruldu. Önce ormanın dibine, sonra dağın eteğine… Amlakit’te sıcak çay ve kete ile Mustafa Amca’nın tulumuna kulak verildi. Bulutlar önce üstümüzden sonra altımızdan geçti. Samistal girişinde sarı kepçe ile bir süre bakışıldı. Sonra terkedilmiş kepçe yalnızlığı ile baş başa bırakıldı. Taş evlerin, yarı yıkık duvarların ahşap kepenklerin ve büyükbaş yayla sakinlerinin arasından malzemeler eski eve taşındı. Bu kez yayla ekibi destek kuvvetleri cevval davrandı; ev temizlendi, otlar biçildi, ateş hazırlığı yapıldı. Tabii ki komşu Mustafa Dede ile dedikodu yapıldı, kahvaltıya taze kaymak sinyali alındı. Keyifler yerinde, bardaklar aslan sütü ile dolu soframız taze renklerde… Dağlar sanki emrimizde. Hava karardıkça ateş kabardı. Tulumun sesine bir de türkü çığrıldı. Yıldızlı Samistal gecesi ile kucaklaşıldı.

Yeni günde güneşe selam edildi, Samistal komşuları Vartevor ekibi ile sohbet edildi. İkramlar alındı, verildi. Direniş çadırları ile vedalaşıp yola revan olundu. Her zamanki rotadan Hazindak üzerinden Pokut’a her su başında durarak, nefesi yeşille maviyle doldurarak yüründü. Pokut bizim mekan, eve geldik hissiyle kapıdan girildi. Fane’nin Puarı’nda keyif yapıldı. Gece Platoda’da Mola’nın ev sahibi hamarat Şişman ailesi’nin sofrasında karınlar doydu, kadehler tokuşturuldu.

Son gün Fırtına deresi kenarına inildi, deli sularına girmeye yine cesaret edilemeden taş köprü pozları çekildi. Ve geri dönüş yoluna konuldu. 4 güne bir mevsim sığdırmış edasıyla göğüsler kabarık, zihinler hala 4000 metre rakımda bulutların üstünde, gözler yumulu… Ruhum Karadeniz’de kaldı.

Üzerinden kaç mevsim geçti. Şimdi tekrar Vartevor zamanı!