Popüler Destinasyon
Yunanistan’a bağlı en doğu topraklarından kocaman bir ada… Öyle ki ada demeye bin şahit ister. İlk adım attığınızda sizi şövalyelerin mirası heybetli kalesi ile karşılayan Rodos, hem ortamı, ambiyansı hem havası, suyu hem de hissiyatı ile diğer Yunan adalarından çok farklı.
Zaten ortaçağ stilinin hakim olduğu Rodos merkezin Yunan adası imajıyla yakından uzaktan alakası yok. Öyle mavi boyalı beyaz evler göreceğim diye boşuna aranmayın. Kartpostal tarzı evlere en yakın ortamı adanın güneydeki mücevheri Lindos’ta bulabilirsiniz belki ama burası bile aslında o standart resme cuk oturmuyor.
Akdeniz’in en kadim ticaret rotalarının üzerine kurulu adanın yerel halkı da çeşit çeşit, dolayısıyla kültür çok renkli. Üstelik çokça tercih edilen, dev kruz gemilerinden vızır vızır hava trafiğine dünyanın dört bir yanından akın alan bir hedef olduğu için sokaklar her daim turist dolu.
Biz Fethiye’den feribot ile geçtik. Türkiye’den Bodrum, Marmaris ve Fethiye limanlarından geçiş var yerine göre 1,5-3 saat arası yolculuk. Fethiye limanı oldukça küçük, biraz sıra bekledik giderken ama hızlı ilerledi. Rodos limanının kendisi büyük ama oldukça sallapati bir sistemi var; yine de hızlı ilerledik genelde. Bence gidişte de dönüşte de limana erken gitmeye pek gerek yok. Ama her iki yönde de biletten bağımsız 20 E kadar fazladan liman vergisi veriyorsunuz bilesiniz.
Nerede Konaklamalı?
Adanın her yerinde konaklama yapabilirsiniz; özellikle sahiller her yıldızdan otel kaynıyor. Rodos merkezinden az ötede kuzey sahilindeki havalimanından çıkış itibariyle tesisler, plajlar, su sporları merkezleri sıraya dizilmiş. Benzer bir durum güney sahillerinde, özellikle Lindos civarında da mevcut.
Çeşit ve imkanın bol olduğu adada tercihler ön plana çıkıyor. Odadan çıkar çıkmaz denize cuplamak mı, kendini tarihte yolculuk eden bir seyyah gibi mi hissetmek istediğine bağlı. Ben şahsen gittiğim yerin kalbinde, herşeyden biraz ama en fazla sokak gezmesinden alışverişine, yemeğinden müzesine kadar yaşamın içinde sırılsıklam ıslanabildiğim merkezleri tercih ediyorum. Hele bir de uzun konaklama yapacaksak kendimize ait bir mutfağın da olduğu, yayılabileceğimiz evleri seçiyoruz. Dolayısıyla bir haftalık Rodos için kale içinde bir ev tuttuk.
Adanın her yerini gezebilmek için her zamanki gibi araba kiraladık. Ama Rodos merkezin kale içine sadece orada sürekli yaşayanlar araçla girebiliyor. Evin kapısına kadar arabayla gelme hayaliniz varsa eski şehirde konaklamada bu mümkün değil. Yine de yakınlarda bir yerde park edip azıcık yürümek çok kolay.
Alternatif olarak plaja daha yakın ama yine de hareketli bir yerde kalmak için Lindos civarını deneyebilirsiniz. Bu bölgede çok güzel plajlar, deniz yaşamı ve kaymak gibi bir su var. Üstelik eski yerleşimin üzerine kurulu, akropolün hemen dibindeki Lindos merkez de eski Bodrum’u hatırlatan beyaz boyalı evleri ve daracık sokakları ile keyifli bir ortam.
Seç Beğen Gez
Rodos’a kültür & tarih / doğa & deniz / gastronomi / alışveriş seçeneklerinden istediğiniz kombinasyon için gidebilirsiniz. Ya da benim gibi D şıkkı yani hepsi diyorsanız buna göre sıralayalım:…
- Kültür & Tarih:
- Rodos Kalesi ve Ortaçağ Kenti: İster etrafından dolanın ister sokaklarını arşınlayın; her türlü en az bir gün burada vakit geçirin derim. Arada avlulu mekanlardan birinde kafeinli veya gayrimeşrubat içeceğinizi yudumlamak şart.
- Rodos Dörtlüsü: Bu dörtlünün her birine aynı zamanı ayırmanız gerekmez ama biletleri ortak satılıyor, kombine almanız iyi olur. Zaten hepsi dip dibe: Şato, Arkeoloji Müzesi, Katedral ve Dekoratif Sanatlar Müzesi
- Rodos Şövalyeleri Şatosu: Bir saatten yarım güne kadar gezilesi mümkün, Çok etkileyici bir mekan; teşhirler de başarılı.
- Arkeoloji Müzesi: Ortam zaten şahane, içindekiler de öyle. Biz yarım günde anca bitirdik ama isteyen tam gün bile geçirir. Üstelik şirin mi şirin bahçeleri ile tatlı bir cafesi var. Anne elinden portakolapita yenir.
- Rodos Katedrali: kısa bir ziyaret yeterli ama etkileyici mekan. Bileti ayrı satılmıyor.
- Dekoratif Sanatlar Müzesi: Küçük ama parçalar enfes; kısa ama doyurucu bir ziyaret.
- Rodos Akropolü Arkeolojik Parkı: Haccımızı tamamlamış olmak için gittik ama çok etkileyici değil. Tapınak pek ayakta sayılmaz, yapılan diğer restorasyonlar ise vasat. Bir saatte taraf edip çıkabilirsiniz.
- Lindos Akropolü ve Yerleşkesi: Adanın en etkileyici akropolü; yapılar kısmen ayakta ve restorasyon yine vasat olsa da doğal konumu ile nefes kesiyor. Üstelik dolambaçlı yol, surların üzerindeki antik gemi rölyefi, tapınağın enfes manzarası hepsi tırmanışa bin bedel. Gerçi meydandan eşeklerle de yolun bir kısmını çıkabilirsiniz ama bence yürümeye değer. Tepeden bir tarafta turkuaz suları ötekinde antik yerleşimin üzerinde hala yaşayan sokakları izlemesi bonus.
- Kamiros Antik Şehri: Mitolojide Rodos’un sembolü de olan titan tanrı Helios ile karısı Rodos’un üç oğlu üç ayrı şehir kurmuş adaya. Bu üçüncüsü kuzey kıyılarından kısa bir tırmanışla eteklerine vardığınız, merkeze 1 saat kadar uzaklıkta arkeolojik bir park. Ne Lindos gibi hala yaşayan yüksek bir enerjisi ne de Rodos akropolü gibi sönük bir pısırıklığı var; ikisinin arasında bir yerde… Mutlaka gitmeli de diyemiyorum, gitmezden çok şey kaçırırsın da, vakit varsa birkaç saat ayırabilir ya da kuzey rotasında bir durak yapabilirsiniz.
- Manastırlar: Her Yunan adasında olduğu gibi tepelerde manzaraya hakim konumlarda bir sürü manastır var. Özellikle tarihi veya yapısal bir özelliği olana rastlamadığımız için yolumuzun üzerinde rastgele birini seçtik. Ama ne seçmişiz! Park ettiğimiz yerden uzun dik bir yokuş çıkıp üstüne bir de dolana dolana 300 basamaklı merdivenleri tırmandık. O kadar emeğe beğenmezsen olmaz! Meryem Ana Şapeli’nde iki mum diktik, panaromaya ıslık çalıp geri indik.
- Doğa & Deniz:
- Rodos Şehir Plajları: Yürüyerek bile rahatça ulaşabildiğiniz şehir plajları hem pratik hem de keyifli. Biz hafta içi çok rahat yer bulduk; hatta denize sıfır yayıldık. Su da harikaydı; şehirde gezdikten sonra günün kalanında keyif yapmak için şahane. Kuzey tarafı gününe göre biraz da a rüzgarlı ve dalgalı olabilir ama o minik burnu dönünce deniz sütliman oluveriyor.
- Anthony Quinn Koyu: Ben böyle bir akvaryumda daha önce yüzmedim! Kayalık koyun plajı dar ve dik yamaçlardan dolayı çabuk gölge oluyor. Ama her daim popüler olmayı kesinlikle hak ediyor. Dev çupra sürülerinin arasında yüzüp çeşit çeşit su canlısını izlemek için şahane. Adanın tümündeki en pahalı şezlong ve şemsiye fiyatı burada; ama dibine havlu sermek bedava.
- Tsambika Plajı: Uzun kumsal bir plajda birden fazla tesis var. Baştaki su sporları kısmı da en dipteki nü plaj bölümü de seçenekler arasında. Kayalık Anthony Quinn koyu kadar olmasa da yine deniz hayatı canlı. Ama asıl kaymak gibi bir su var ki bu deniz midir şifalı bir su mudur dedirtti. Aslında Rodos’un tüm suları başka bir güzel ama burası apayrı.
- Prasonisi Plajı: Burası adanın en güney ucu. Kuzeyi gibi birbirinden farklı iki tarafı var; ama burada kontrast daha fazla. Kuzey efil efil eserken sörfün envai çeşidi ve rüzgarlı sporlar yapılıyor. Güney yakası ise daha sakin ve huzurlu ama yine de yumuşak sudaki sörfçüler keyifli bir göz banyosu da sunuyor.
- Lindos Plajı: Lindos gezmeye gelenlerin bir taşla iki kuş vurma yeri burası… Biz gitmedik ama uzaktan gördük, keyifli gözüküyordu. Sadece biraz kalabalık olma ihtimali var; akşam üstleri daha sakin.
Vedat Milor’un Askerleriyiz
Gittiğim her yerde çeşitli kaynaklardan yerel lezzet avına çıkmayı seviyorum. Ama en güvendiğim ve coşkuyla takip ettiğim Vedat Milor tavsiyeleri. Rodos’a giderken de onun bahsettiği noktaları denemeye özen gösterdik. Kendi keşiflerimizi de ekleyerek listeliyorum…
- Tamam Restaurant: Burası hedefi tam on ikiden vuran şahane bir lezzet noktası. Vedat Bey’den duyduğumuz beklentileri karşılamakla kalmayıp üstüne de çıktı Tamam. Yeşil salata, peynirli salata, beyaz şaraplı mantar, portakal soslu ahtapot, kuzu ve domuz etleri… hepsi mükemmel lezzetlerdi. Üstüne mekan sahibi Mr.Andreas’ın vegan dostlarımıza ve yemek sonrası ikramları masayı çok etkiledi. O ev yapımı portakal likörü hayatımda tattığım en şahane likördü! Mekandan tek yıldız azaltma sebebim plastik yeşillikler; uzaktan belli olmuyor ama keşke gerçek olsa Yine de adada kısıtlı zamanda dahi ikinci kez gittiğimiz tek yer!
- Stegna Kozas: Vedat Bey kalitesinde efsane lezzetleri burada da bulduk. Mesela ben hayatımda böyle tarama tatmadım! Mürekkeb soslu kalamar da “orgazm” isimli kabuklu deniz mahsülü tabağı da mükemmel lezzetlerdi. Balık hem miktar hem de paha olarak biraz fazla geldi açıkçası; burada mezelerden yürümek daha mantıklı. Gittiğimiz en pahalı yerdi; kişi başı 60 E verdik ama çok yedik açıkçası.
- Mageirotechneio Taverna Paraga: Burası adanın tam ortasında, kalbindeki dağlarda bir mücevher. Vedat Bey’in izinden hedefleyip plajda fazla vakit geçirince biraz geciktik. Keşke daha erken gitseydik de o muhteşem manzaraların daha çok tadını çıkarsaydık dedirtti. Üstelik yolda bir geyik ile karşılaşıp göz göze geldik, bir ceylan önümüze çıktı! Yol uzundu ama lezzet kesinlikle değer. Hayatımda tattığım en güzel kuzu kol tandır buradaydı; lokum gibiydi. Ama özellikle kendi tarifleri özel ekmekler başta, her şey çok lezzetliydi. Ev sahibimiz çok zarif ve içtendi. Sadece buraya bir daha gelmek için tekrar Rodos’a gelirim.
- Peskesi Greek Cuisine: Şehrin kuzey kıyısında hem gün batımını keyifle izleyebileceğiniz hem de mütevazı ama leziz bir işletme. Ben soslu midyesine hayran kaldim
- Zebrano Cafe Restaurant Bar: Müzelerin dibinde, hatta katedralin duvarına yapışık muhteşem bir mekan. Yapıların detaylarını inceleyerek onları saran enfes sarmaşıkların, çiçeklerin gölgesinde oturmak huzur veriyor. İlkinde yemek yeme fırsatımız olmadı ama avlu o kadar cezbediciydi ki tekrar gittik ama yer bulamadık. Bir içecek için bile olsa uğrayın derim.
Ada Konusu
Rodos çekici bir destinasyon olmayı hak ediyor… Hem kültür hem doğa ve deniz turizmi için biçilmiş kaftan. Ama tam da bu yüzden biraz aşırı turistik. Yine de kalabalıklardan kaçmak ve özel deneyimler yaşamaya fırsat var. Bunun için yaz değil de sezon sonunu tavsiye ederim; Ekim başında bile sıcaktan üflediğimiz zamanlar oldu. Ayrıca adanın yapısı kalabalık bölgelerde bile ana caddelerden sıkça ara sokaklara kaçarak kendi keşiflerinizi yapmaya da imkan veriyor.
Biz bir kız grubuyla seyahat ettik ve Rodos eksiksiz her birimizi en çok suyuyla etkiledi! Denizi de nehri de duştan akan suyu da… Nasıl olduğunu bilmiyoruz ama suyun hissi o kadar yumuşak ve rahatlatıcı ki hepimizi hayrete düşürdü. Adada bir hafta sonunda saçlarımız, tenimiz öylesine güzeldi ki sanki spa deneyimi yaşamış gibiydik. Hatta birimiz sırf suyu için buraya yerleşirim dedi!
Ama farklı farklı tipte farklı farklı yerleşimleri ile Yunan adası klasik imajına uymadığı gibi bütünsel bir mimari doku olarak da Rodos’un etkileyici olduğunu söyleyemem. Yani aklınızı başınızdan alan bir moda kreasyonu ya da ıslıklarla bağıra bağıra eşlik ettiğiniz dev bir konser gibi değil. Daha ziyade içinde tam üstünüze oturan şık parçalar bulduğunuz kocaman bir mağaza sanki. Veya aralarında hayran olduğunuz idollerin de birkaç parça seslendirdiği ünlüler geçidi festival sahnesi gibi. Tabi konaklamamız sırasında hafta sonunda denk geldiğimiz ortaçağ festivali maceramızın heyecanını artırdı… Ekim’in ilk haftasında Rodos’ta olmak bu açıdan güzel; bunu özellikle not edin bence.
Sonuçta Rodos diğer Yunan adalarından o kadar farklı ki kendisini onlarla bir tutmak doğru değil bence. Ayak basar basmaz sizi güçlü eril enerjisiyle karşılayan kalesinden başlayarak, yolculuğumuz boyunca mavi beyaz boyalı minik sevimli evleriyle Yunan Adası fantazisinden çok başka bir ana karada ülkede gibiydik. Tam tur etrafında dolaşma fırsatını bulsak da her noktasını derinlemesine deneyimlemek mümkün olmadı elbette. Yine de tadımlık değil doyumluk bir tatil olduğunu söyleyebilirim.