Yıllardır yazıyorum… Farklı şekillerde, uzunluklarda ve konularda. Çoğunu kendime saklıyordum; sal gitsin dedim. Burada bir derleme var ki sadece buz dağının görünen kısmı. Güncellemesi aheste olur, affola.

-
Annemin Evinde…
Annemin evinde rüyalarıma döndüm. Bir gece ansızın düşümden düştüm. Birinde karnavallarda kördüm; diğerinde bulutlarda kördüğüm. Annemin evindeki rüyamda annemin öldüğünü gördüm. Annemin evinde çocukluğuma diz çöktüm. Bir ben varmış oyunlarımın hülyalı evreninde, kurmaca bir kâinatta yek başıma kendime çözüldüm. Arkadaşlarım, kuzenim, babaannem ve ilkokul öğretmenim geçti içimden. Geçip gittiler, yine kendime kaldı gönlüm. Annemin evinde…
-
Sormal
17/12/2019 – İstanbul Sevdiklerini sevmemeye karar verebilir misin? Sevmediklerini sevmeye? Ölen bir yıldızdan ışık, soğuk gezegenlerden toz parçaları, nebulalardan gaz bulutları devşirebilir misin hayatta kalabilmek için? Ağlayarak kuruyabilir, yalnız başına büyüyebilir misin? Çürüyebilir misin içten içe kemiren hüzünle?Dün babama sarıldım. Kucakladığım o değildi biliyorum; ya da en azından onun cisminde kokladığım. Ardından çocukluğumla vedalaşır gibi…
-
Pencere
04/06/2019 – Söke Buradalığın özü… Kendime biçtiğim cennet parçası köşemden izliyorum dünyamın kenarlarını. Karşı pencereden söğüt dallarının rüzgârda bir o yana bir bu yana dans edişi. Gerçi bilmem söğüt mü; anlamıyorum ağaçların dilinden o denli… Şehir çocuğuyum besbelli. Penceremden dışarı süzülüyor gözlerim. Çerçevenin dışına saklanmış iki direk arası gerili tellerde bir serçe yerleşmiş, köyü seyrediyor.…
-
Kedi
30/05/2019 – Datça Dön dolaş dur… Bana uzandığım yerde patisini uzatan yavrunun sıcaklığını tenimde hissettiğim gibi duymuyorum seni. Güneş yumuşakça yalıyor sallanan koltuktan sarkıttığım ayak parmaklarımı. Kucakladığım uzaktan gelen dalga sesleri, puhu kuşları ve dibimdeki sakin gırlama. Sen değilsin bunların hiç biri; belli ki bulutların esintisi öyle bir yükü taşımıyor böyle bir mesafeye. Patinin sahibi…
-
Balkon
03.03.2019 – İstanbul Gözlerini balkonun köşesindeki kovadan ayıramadan dikildi ilk cemre güneşinde. Sırtındaki anne örgüsü hırkanın üzerinden içine işleyen sıcaklığın kemiklerine sızmasını bekler gibi. Kırmızı sardunyanın boynunu uzatıp günaydın diyeceğini düşlercesine ümitli. Ama gölgenin soğuk karanlığını hala duyuyordu ayak parmaklarının ucunda. Terlik sevmezdi oldum olası… Yazın çıplak ayak, kışın patikle dolaşırdı hep. Sanki evin ruhu…
-
Muska
23.02.2019 – Söke İlkokuldan sonra kolej sınavlarına girerken yutturmaya çalıştıkları okunmuş şeker, pirinç ve bilimum beyazgiller ailesinden bildim bileli kılım bu meseleye. Hadi şekerin bilimsel bir izahı var; kan dengen zıplıyor, odaklanıyorsun falan, bir şeyler. Pirinç ne ayak? Sonra orta okulda zorla kafama tülbent gerip kurşun dökülmüşlüğüm var. O ne biçim ses ya… Cıssss! Başka…