Doğu’nun İncisi Van

Neden ve Nereden?

Türkiye’nin en büyük gölünü ilk coğrafya derslerinden hatırlamayan var mı? Ben o zaman merak etmiştim ilk Van’ı. Ama sonra unuttum tabii; benim dünyama çok uzaktı. Sonra ortaokul yıllarımda halamın kocası, ailenin en büyük Enişte’sinin Van’lı olduğunu öğrendim. O gazla biraz sorguladım ama ne dedi hatırlamıyorum. Konu yine uzun süre rafa kalktı; taa ki annem emekli olup memleketi ve dünyayı gezmeye başladıktan sonra Enişte’nin mihmandarlığında Van’a gidene kadar. Zamanla memleketin zenginliklerini keşfetme merakım arttıkça hedef listemde yukarıya doğru tırmandı. Hele bir de Rezan Has Müzesi için Urartu sergisinin dijital içeriklerini hazırlarken ağzım iyice sulandı. Ama iş güç, tatil kıtlığı ve öncelikler Van’ın yolunu hep tıkadı. 

Zamanımın daha büyük bir kısmını gezi, keşif ve deneyimlere ayırdıkça destinasyonlar sadece hedef koyup planlama yaparak değil, spontane kararlardan da oluşmaya başladı. Ve Van, piyangoyu ucuz bilet kampanyasından kazandı! Gezgin arkadaşlarla indirimleri takip ederken yurt içi uçuşlarında Ekim sonu nereye gidilir sorusunun tam karşısındaydı. Dolayısıyla çok önceden alınmış biletlerimizle İstanbul havalimanından Van’a yaklaşık 2 saat süren bir yolculukla vardık.  

Van’da Görülecek Yerler

Üç gece üç buçuk günlük gezide bu kadar çok yerin hepsini birden gezebileceğimizi sanmıyordum. Hele bir de Ekim sonunda ve ülkenin epey doğusunda havalar iyice erkenden kararmaya başlamışken. Ama seyahat etmeyi hayatlarının ortasında tekrar öğrenci olmayı göze alacak kadar çok seven tarih ve arkeoloji tutkunu arkadaşlarımla mükemmel bir ekip oluşturduk. Erken kalkan yol aldı; hem dolu dolu gezildi, hem göl tavaf edildi, hem de yerel lezzetler kapasitemizin sınırlarını zorlayacak miktarda tüketildi. 

Gezi rotamızın başlıklarını kronolojik sırada veriyorum. Biz zamanı çok verimli kullandık; belki tekrarlamak istersiniz… 

  • Van Müzesi: Geziye buradan başlamak harika bir karar oldu… Bölgenin tamamından çıkarılan eşsiz kalıntıları görmekle kalmadık; Van’ın heybetli atası Urartular başta olmak üzere tarihi, coğrafyası ve kültüründe sırılsıklam ıslandık. Böylece gezimizin geri kalanını kolaylıkla sıraya koyup gittiğimiz yerlerde gördüklerimizi çok daha iyi anlamlandırdık. 
van müzesi 1
van müzesi 2
  • Tuşpa Kalesi: Urartu krallığının MÖ 9. yüzyıldan yıkılışına kadar başkenti Tuşpa, yeni Van’ın atası. Merkezin hemen yanı başındaki Kale de bölgenin tümüne hakim, heybetli bir tepeden şehri, gölü ve etrafını saran dağları izlemekte. Kale girişi pek çok ören yeri gibi Müzekart ile ücretsiz; üstelik fiziksel karta gerek yok, telefonlarımızdaki aplikasyondan barkod oluşturup kolayca girdik. Surların eteklerindeki kapıdan girdiğinizde yukarı tırmanan yolu çıkmak sadece manzara için bile değer. Maalesef kale içinde çok fazla gezecek kalıntı yok. Ama asıl cevheri dönüş yolunda suyu takip ederken bulduk. Üst üste binen tüm medeniyetlerde olduğu gibi burada da Urartu duvarlarının üzerine Selçuklu ve Osmanlı dahil pek çok ekleme yapılmıştı. Hangi duvarın en eski olduğunu tartışırken kafeteryanın yanındaki yoldan şahane bir köşe keşfettik. Hem Urartu sur duvarlarından sağlam kalan koca bir kütlenin kenarındaki çivi yazıları hem yanındaki muhteşem salkım söğütler hem de içeri doğru süzülen yolun masalsı güzelliği ile büyülendik. Üstelik fotoğraf çekmek için de harika bir noktaydı. 
van kalesi 1
van kalesi 2
  • Çavuştepe: Urartu’nun mühim kalıntılarından biri Çavuştepe’ye hem zamanına göre olağanüstü hassaslıkla inşa edilen taşlarındaki çivi yazılarıyla büyüleyici tapınak kalıntısını görmek hem de onun kadar ünlü Mehmet Kuşman ile tanışmak için gittik. Van’a vardığımız gün müze ve kaleden sonra vakit kalınca soluğu burada aldık. Muradımıza da erdik… Van’ın bir başka yüzü olan bozkırlarla, çıplak dağlar ve yeşil vadilerle çevrili bu muazzam tepeden doğanın ve tarihin nefesini içimize çektik. Çivi yazılarının üzerinde parmaklarımızı gezdirdik. Halen devam eden kazı çalışmalarında daha kim bilir neler çıkacağının spekülasyonunu yaptık. Ve en sonunda Mehmet Amca ile tanıştık. Aslında ören yerinin bekçiliğini de yapan meşhur Urartulu ile girişte selamlaşmıştık; ama hele bir gezin gelin öyle konuşuruz demişti. Biz de dönüşte kalıntıların eteğindeki taş binada, Mehmet Amca’nın atölyesini gezip hikayesinden kupleler dinleme fırsatını kaçırmadık. Merak edenler araştırabilir veya baş kahramanlarından biri olduğu Enver Şengül’ün kitabı Kayıp Zamanın Bekçisi kitabını okuyabilir. Zira kendi kendine Urartuca öğrenen, bu kayıp dili dünyada bilen az sayıda kişiden biri olmakla kalmayıp, konuşabilen nadide bir cevher Mehmet Kuşman. Sohbet etmekten gururlu; atölyesinden aldığımız kitapların içine Urartuca isimlerimizi yazınca ayrı bir heyecan duyduk. Sırf bu çakır gözlü, siyah çivi yazılı madalyonlu aydınlık ruhu tanımak için bile gidilir. Ama sezon dışı orada olmayabilir, dikkat edin. Zira kendisi ulusal ve uluslararası kongrelere, etkinliklere çağrılıyor sürekli. 
çavuştepe 1
çavuştepe 2
çavuştepe 3
çavuştepe 4 mehmet amca
  • Van Gölü Rotası: Kaba bir hesapla gölün etrafında arabayla toplamda 5-6 saat sürebilecek bir yolu, gezi rotaları ve molaları ile bir günde tamamlayabilmek için yola sabah 6.30’da çıktık. Muhteşem güzellikle manzaralar eşliğinde kah dağ eteklerinden kah su kenarından giderek Tatvan’a vardık. Rotamızın mühim noktalarından biri Nemrut Krateri’ne (bu o ünlü Nemrut Dağımız değil ikincisi) Tatvan çıkışından saptık. Krater yolundan Tatvan’a geri dönüp oradan Ahlat, Adilcevaz, Sodalı Göl ve Eriş üzerinden Van’a geri döndük. Gün boyu içimizi ısıtan güneş suyun üzerinde kıpkızıl bir gökte kaybolunca hava birden soğudu ve yemek yemeye içeri kaçtık. 
van nemrut krateri
  • Nemrut Krater Gölü: Türkiye’nin değil dünyanın en büyük volkanık krater göllerinden biri olan bu eşsiz yeri görmek zorundayız dedik. Hakikaten de tırmanışa değdi… Taş döşeli yolu çıkarkenki göl manzarasından başlayıp kraterin içine girdiğimiz anda kar kaplı yamaçlardan yeşil vadilere, taşlık kıyılardan mavi göl ve göletlere kadar bütünüyle nefes kesici bir güzellikte. Su kenarında birkaç noktaya kadar giden yoldan araçla ilerleyebileceğimiz kadar gittik. Yıllar önce burada doğaya salınan ayıların ününden ve kışa girerken saldırgan olabileceklerinden korkarak yayan dolaşmakta çok da ısrar etmedik. Ama ayna gibi gökyüzünü yansıtan berrak sularından kraterin kenarındaki kartopu savaşına kadar harika bir deneyimdi. 
van nemrut krater gölü
  • Ahlat: Göl kıyısında sevimli bir yerleşke olan Ahlat, en çok Selçuklu dönemi kalıntıları ile meşhur. Üstelik yeni yapılarda bile yöreye özgü taşlarla kaplama yapıldığı için özgün görüntüsü bozulmamış. Van’da pek çok yere örnek olabilecek bir koruma ve imar çalışması.
    • Arkeoloji Müzesi: Küçük ama sevimli müze kısa bir ziyareti hak ediyor. Zaten mezarlıkların hemen yanı başında. 
    • Selçuklu Mezarlığı: Dünyanın en büyük eski Müslüman mezarlığı imiş burası. Ama kapladığı alanın devasa boyutu kadar, hatta ondan çok daha fazla etkileyici Selçuklu mezar taşları. Hepsi ince ince dantel gibi işlenmiş, kimi azamatli kimi sempatik boyutlarda dikdörtgen taş blokların her biri kendine has bir hikaye anlatıyor gibi. 
    • Kümbetler: Bölgenin en büyük ve en etkileyici kümbetleri  burada. En az birine gitmenizi öneririm; zaten gezmesi çok kısa sürüyor. Geometrisinden ışığa, toprakla dans eden renklerinden huzur dolu havasına kadar ziyarete değer. 
ahlat selçuklu mezarı
ahlat mezar
ahlat kümbet
  • Adilcevaz: Buradaki kalıntıları gezmeye vakit ayıramadık; ama muhteşem bir kahvaltı ettik. 
van süphan sodalı
  • Sodalı Göl & Süphan Dağı: Gölün güney kıyılarındayken tepesindeki bulutlarla daima bizi tepeden gözetliyor gibi duran Süphan Dağı, kuzeye gittikçe daha dost canlısı gözükmeye başladı. Karlı doruklarına yaklaştıkça, evin bir köşesindeki sessiz ama sağlam duran, az biraz korku ile karışık saygı duyduğum enişteme benzettim Süphan’ı… Hem çok yakın hem çok uzak, koruyan kollayan ama sırnaşmayan bir dev. Van Gölü’nün kenarında yancılık yapan bir gölet, Sodalı Gölün kıyısından baktığımızda biraz yıpranmış bir görkemle dalmış uzaklara bakıyor gibiydi. 
van süphan dağı
sodalı göl van
  • Ahtamar Adası: Van’ın en meşhur gözdesini en sona bıraktık. Üçüncü gün, şafakla birlikte olmasa da 8.30’da başlayan Ahtamar feribotlarına yetişmek için yine sabah erken yola çıktık. Güneş sırtımızı sıvazlarken virajları aheste aheste alıp Gevaş’ın az ilerisindeki iskeleye vardık. Saat 9 gibi bindik; yarım saate kalmadan adadaydık. Birlikte geldiğimiz tur grubu vesilesiyle teknenin 1.5 saat sonra dönmesine önce itiraz ettik. Ama uzun görünmesine rağmen o kadar zaman anca yetti. Gerçi yavaş yavaş, tadını çıkararak gezdik ama bıraksalar biraz daha bile kalabilirdik. Klisenin kendisi, yapısal olarak ve kabartmaları ile zaten çok etkileyici. Biraz da meraklıysanız ya da adadan eksik olmayan tur gruplarından birine kulak kabartırsanız hikayeleri de çok ilginç. İçerisi de etkileyici; özellikle orantılar ve küçük pencerelerden süzülen muhteşem ışık. Biraz Kars’taki Ani harabelerini andırıyor. Ama ada ile birlikte bütünüyle korunmuş olan bu nadide mücevher bir ayrı parlıyor. Kesinlikle yarım gün ayırmaya değer. 
ahtamar 1 tekne
ahtamar 2
ahtamar 3
ahtamar 4
ahtamar 5
ahtamar 6
  • Van Çarşı: Maalesef Van’da eski şehir diye bir şey kalmamış.. Ne eski bir çarşı ne korunmuş bir mahalle hatta yapı adası bile yok. Çok araştırıp soruşturduktan sonra “Van kilimi ya da hediyelik eşya nereden buluruz” sorusundan hareketle Rus Pazarını bulduk. Şehir merkezindeki bu birkaç sokaktan oluşan şimdiki adıyla Avrupa Halk Pazarı sayesinde eve elimiz boş dönmedik. Hatta aradığımızdan fazlasını bulduk; çünkü sadece incik boncuk satıyor gibi görünen birkaç dükkanda antika hazineler vardı. Arkadaşlarım en çok burada vakit geçirirken ben çoktan gözümü köşedeki kilimciye dikmiştim. Az bir pazarlıkla bavula sığdırabileceğim en büyük boyda harika bir kilimi uygun bir fiyata aldım. Bakırcılardan da birkaç hediyelik ve bir bilezik ile kotayı doldurdum. 

Gidemediklerimiz

Listemizde olmasına rağmen zaman kalmadığı veya biraz uzun mesafede oldukları için bir dahaki sefere bıraktığımız Van ve civarındaki diğer yerler de bunlar: 

  • Ahlat Harabe Şehir
  • Ahlat Madavans Vadisi
  • Kef Kalesi
  • Hoşap Kalesi
  • Muradiye Şelalesi
  • Dönemeç Şelalesi
  • Yedi Kilise & Yoncatepe Nekropolü
  • Süphan Dağı Trekking Rotası
  • Vanadokya Peri Bacaları
  • Van Başkale Akçalı Travertenleri
  • Bahçesaray
  • Hizan

Van’da Nerede Ne Yemeli?

Daha önce Van’a gidenler, orada yaşamış dostlar ile internet ve Google abinin desteğini aldık bu konuda. Hepsini deneyemedik ve denediklerimiz hepsi harika değildi. Ama Van gezisinin parlayan gastronomi yıldızları bunlar: 

  • Urartu Han: İlk geceki yemek o kadar lezzetliydi iki ikinci gece de buraya gittik. İlkinde yerel lezzetlerden tadımlık bir asorti olan Han Sofrası menüsüne soğan dolması ekledik; muhteşemdi. İkinci kez başka lezzetler denedik; hepsi leziz hepsi özel tatlardı. Kahvaltı konusunda başka bir yerde kötü bir deneyim yaşadıktan sonra son sabah kahvaltısına da buraya geldik. Gerçek Van kahvaltısını burada yedik; birkaç gün yetecek dolulukta midelerimizle uçağa binip eve döndük. 
urartu han sofra
  • Kuşhane: İkinci gecemizde kapalı gününe denk gelince son gece gittik… Çok aç değiliz, tatlı yiyelim diye sofraya oturup kalan yöresel yemeklerden en varsa götürdük. Küçük ama sevimli, özgün dekorasyonu ve zarif hizmeti ile kalbimizi kazanan harika lezzetlerle bizi mutlu eden özel bir yer. 
kuşhane sofra
  • Ahlat Sofrası: Ahlat’tan çıkıp gölün kuzeyine doğru yol alırken açlıktan ölmek üzereyken Adilcevaz’da görüp durduk. Kahvaltı saatini kaçırdığımız ve elektrikler de kesik olduğundan ne varsa onu yedik. Ama olanlar görünümde mütevazı ama çok çok lezzetliydi. Kavurmalı yumurta efsaneydi, ceviz ve ahlat reçelleri ise daha sonra bir daha yakalayamadığımız lezzetler oldu. 

Göl İncisi

Daha uçak gölün kenarındaki havalimanına inerken engin maviliği göz kamaştırıyor Van Gölü’nün. Kaleye tırmandığımız andan itibaren etrafı heybetli dağlarla çevrili bu mavi dev ruhumuzu sarmaladı. Kendimizi sürekli deniz kıyısında gibi hissediyorduk ama tam da değil. İkinci gün merak edip Van’ın rakımına bakınca jeton düştü; ortalama 1700 metre rakımda bir denizdi bu! Aynı zamanda hem yumuşak hem haşin hem sevimli hem biraz ürkütücü olmasının sırrı buradaydı. 

Okuduğumuza göre yazın bile çok sıcak olmayan gölün kıyıları hakikaten bölgenin sayfiyesi görevini görüyor. Bir de sıcak mevsimde gelip göle girmeye; hatta Adilcevaz tarafındaki kumsal sahillerden birinde keyif yapmaya karar verdik. Zaten gitmeye fırsat bulamadığımız pek çok doğal ve tarihi nokta kalmıştı. Serin şelaleler başta olmak üzere Van’ın bir de ıslak tarafına dokunmaya tekrar gideceğiz. Hem bu kez ünlü inci kefalini ne taze ne de çarşıda gördüğümüz etkileyici kurutulmuş haliyle tatma fırsatımız olmadı. Henüz kabukların ardındayken sessizce parlayacağı anı bekleyen Doğu Anadolu incisi Van’a tekrar daha uzun soluklu gelmek niyetiyle…

van çarşı
inci kefali kuru
Nemrut krater gölü kar