Bunlar hep entel kaloriler: Eskişehir & Afyon 

Hedefimiz Frigya…

Yıllar önce bir termal otel molası için uğramıştım Afyon’a; suyu dışında da pek bir şey görmemiş, tatmamıştım. Sucuğun kaymağın namını duymuştum elbette ama gastronomik bir cennet olduğunun farkında değildim. Hele tarihi ve doğal zenginliklerinden hiç haberdar değildim. 

Taa ki geçen sonbahar yolum düşene kadar. Güneyden kuzeye göç rotasında yoldaşımın mihmandarlığında Afyon’da konaklamaya karar verdiğimizde şehre bakışım tamamen değişti. Önce Afyon merkezin zengin dokusu ve leziz tatları beni baştan çıkardı. Ardından kuzeye doğru yol aldıkça doğası, kaya oluşumları ve Anadolu’nun kadim medeniyetlerinden Frigya kalıntıları ile kendimden geçtim. 

Yolcu yolunda gerek desturu ile yeterince detaylı gezemeden devam ettik. Ama Afyon’a bizim kızlarla tekrar gitmeyi kafaya koymuştum bile. Hem kışın vadileri karda gezip akşamları kendimizi sıcak termal sulara bırakmak kulağa şahane geldi. Hem de Şubat’ta bir hafta sonu herkesin programına cuk oturdu. Çizdiğimiz rotayı detaylı gezebilmek için 3 günlük bir plan yaptık. Ama bunu geceleri yol alarak ya da bir iki durağı atlayarak iki güne sıkıştırmak da mümkün. 

Eskişehir’de Tarih & Sanat…

Eskişehir’i daha önce birkaç kez gitmiştim. Hatta bir seferinde şehrin en emektar yöneticisi, o zamanlar son dönem Belediye Başkanlığını yapan Yılmaz Büyükerşen’in misafiri olmuş; onun rehberliğinde harika bir tur yapmıştım. Daha sonraları da farklı amaçlarla gidip farklı çehrelerine şahit olma fırsatım olmuştu. Ama birkaç yer eksikti…Arkeoloji öğrencisi kankamın da etkisiyle artan tarih merakımın merkezi Arkeoloji Müzesi, yeni yapılan OM yani Odunpazarı Modern Sanat Müzesi ve de içinde çok eski can ciğer arkadaşlarımın eserlerinin de yer aldığı Sakin Topraklarda Karma Sergisi. 

Yani Eskişehir yoğun bir kültür sanat gündemi ile rotamızın ilk durağıydı. Ekibin kalanı hem uyumlu kızlar olduğundan hem de günün tam ortasına kondurduğumuz çiğbörek, mantı ve helva hedefine odaklandıklarından keyfimiz şahaneydi. Karın gurultularımızın şiddeti artmadan önce Arkeoloji Müzesi ile başlamaya karar verip aracımızı hemen arkasındaki otoparka bıraktık. Ardından arabayı Odunpazarı’ndaki katlı otoparka bırakıp kalan rotayı yayan tamamladık. 

  • Eskişehir Arkeoloji Müzesi: Burası şehrin merkezinde küçük ama önemli parçaların bulunduğu keyifli bir müze. Müzekart ile ücretsiz giriş yapılıyor; yoksa kapıdan veya aplikasyondan alabilirsiniz. Modern bina mimari açıdan çok güzel; özellikle lahitlerin bulunduğu camlı son salon. Ama teşhirler biraz eskimiş; ışıklandırma ve bilgilendirme çok daha iyi olabilir. Yine de kısa bir turla bölgenin tarihi mirasına dair oldukça iyi bir fikir sahibi olabilirsiniz. 
  • Yemek Molası: Meydana yakın puanı yüksek Tatar Böreği duraklarından herhangi birini seçip oturduk. Börek ve mantı sipariş ettik. Börekler hayal ettiğimiz kadar çıtır olmasa da lezzetliydi. Mantı güzeldi ama hap gibi poşetlerdeki baharatların tadı yoktu. Helvacı dükkanlardaki tadımlardan elimizde nefis incirli cevizli yaz helvaları ile çıktık. Asıl sürpriz yandaki fırından gelen kokuları takip edince karşımıza çıktı… Yüce Işıklar Unlu Mamüller fırınından aldığımız taze sıcak simitler o kadar lezettliydi ki onca hamurişinden sonra bile hepimiz yumulduk; bir torba simiti daha sokağı bitirmeden gömmüştük! 
  • Eldem Sanat Alanı – Sakin Topraklar Sergisi: Liseden arkadaşlarım çok yönlü sanatçı Evrim Kavcar ve bitki ressamı Deniz Bozok ile Evrim sayesinde tanıdığım Kıymet Daştan’ın da işlerinin yer aldığı sergi Sakin Topraklar’ı görmek çok istemiş ; ama açılışında onlara eşik edememiştim. Şimdi Eskişehir’e yolum düşünce uğramadan edemezdim; ekibi de yanımda sürükledim. İyi ki yapmışım… Tarihi bir konak kompleksinde yer alan Eldem Sanat Alanı’nda dostlarımın eserlerinin ile birlikte harika işler gördük. Üstelik mekanın kendisi de çok güzel düzenlenmişti. Tüm duyulara hitap eden keyifli bir ziyaret oldu. 
  • Kurşunlu Külliyesi: Külliye avlusuna benzerlerini çok gördüğümüzden kısa bir mola yeterli diye düşünüp girdik. Ama dingin ve canlı ortamı ile caminin arkasındaki lületaşı sergisi ve dükkanları ilgimizi çekti. Eski zanaatın muhteşem işçiliklerine hayran kalırken bugün üretilen hediyeliklerin yanına bile yaklaşamamasına üzüldük. Bir lületaşı anıyla dönme hayalimizden vazgeçip elimiz boş dönüyorduk ki imdadımıza yan taraftaki çini atölyesi yetişti. 
  • OM yani Odunpazarı Modern Sanat Müzesi: Açıldığı günden beri gitmek istiyordum ama ancak böyle bir planın içinde yerini buldu. Gerek mimarisi gerek koleksiyonu açısından merak ettiğim bu özel müze Eskişehir’de son durağımız oldu. Giriş ücreti 120 Tl oldukça makul geldi; biletimizi alıp en alt kottan gezmeye başladık. Özellikle ahşap kaplamalı kule binanın stiline imza atmış; çok da güzel fotoğraf veriyor. Grup pozumuzu çekip en üst kata çıktık ve koleksiyonu aşağı doğru yürüyerek tamamladık. Eserlerin bazıları çok etkileyiciydi. Mutlaka görülmesi gereken bir yer bence. 

Eskişehir’den Afyon’a Frigya…

Gezimizin odak noktası olan ve arkeolog adayı kankamın rehberliğinde Frigya anıtlarını görmek için heyecanlanıyorduk. Eskişehir’den makul bir saatte yola çıkıp Afyon’a olan mesafenin tam ortasında yer alan anıtlar bölgesini hedefledik. Teknik olarak Eskişehir sınırları içinde kalan ama Afyon’a da da 1 saat uzaklıkta Yazılıkaya & Midas anıtlarına rotayı ayarladık. Muhteşem karlı yamaçların arasından geçerken bir yandan da bölgedeki diğer anıtları haritamızda işaretledik. 

Kuzeyden güneye yol alırken hafifi bir yay çizerek Yazılıkaya civarında hedeflediğimiz çoğu ören yerini gezmeyi başardık. Hatta buz tutmuş minik dereler, leylek yuvalı kümbetler gibi ufak tefek sürprizler ile yolculuğumuz şenlendi. Rotamızı tamamlayıp Afyonkarahisar merkeze doğru yola çıktığımızda gün batmaktaydı. 

  • Gerdekkaya Anıtı: Anıtlar bölgesinin en kuzeydoğu ucunda yer alan bu özel kaya mezarı ile Frigya turumuz başladı. Vardığımızda bir gelin damat fotoğraf çekimi vardı; gerçekten fotojenik bir alan. 
  • Küçük Yazılıkaya Anıtı: Areyastis Anıtı diye de geçen bu minik abide Friglerden kalan nadir yazılı anıtlardan. Burada verimli bölgenin en mühim tanrıçası Kibele’ye tapınıldığını düşünüyoruz. Yolun kenarında, bir tanıtım levhasının yanında aracı park edip biraz içeri ve hafif yukarı doğru yürüyorsunuz. Enerjisi öyle yoğun, alttan hayranlıkla baktığınız kaya yüzey öyle etkileyici ki buraya iyi ki gelmişiz dedirtti. 
  • Yazılıkaya / Midas Anıtı: Burası civarda her yerden kahverengi levha ile işaret edilen, bölgenin en önemli ören yerlerinden biri. Nadir Frigçe yazılı kalıntılardan biri olan dev anıt mezar ile kaya yerleşimleri yan yana. Üstelik harika bir köyün içinden geçerek ulaşıyorsunuz. Dokusu bozulmamış, belli ki binlerce yıldır yerleşimin devamlılık gösterdiği taş binaları ile kalbimizi kazanan köyde kültür turizmi desteği levhaları da gördük. Köyün tepesindeki alana park edip hafif yokuş bir toprak yoldan anıta tırmandık. Ve muhteşem manzarası ve azametli duruşu ile bizi içine çekti. Biraz vadiye karşı oturup pastoral görüntünün tadını çıkardık. Biraz kuytulardaki karlarla kartopu oynadık. Biraz Frigya ve mitlerinden konuştuk. Biraz da fotoğraf ve video çekip anı kayıt altına almaya çalıştık. 
  • Yapıldak Asarkale: Bir sonraki hedefimiz olan Asarkale’ye maalesef araçla yaklaşamadık. Zaten yerler yer yer çamurluydu; derenin buzlanıp yola karıştığı yerde park edip yürüyerek ulaşmaya çalıştık. Ama düzgün bir patika bulamayınca etrafta biraz dolaşıp resimlerimizi uzaktan çektik. 
  • Aslanlı Mabet & Selçuklu Kümbeti: Tepeye vardığımızda, dönüş yolumuzu biraz uzatıp yay çizerek Aslanlı Mabedi hedeflediğimiz için ne kadar mutlu olduğumuzu söyleyemem. Öncelikle karşımızdaki kaya mezarı beklediğimizden çok daha etkileyici ve önemli çıktı. Önceleri Kibele’ye tapınılan ve gün doğumuna bakan mabed alanı sonradan Roma döneminde mezar olarak kullanılmış. Üzerindeki yazıdan tarihte önemli bir yeri olan, Bu Romanın Anadolu kentlerini ele geçiren kahraman General Solon’un mezarı olduğu düşünülüyor. Ayrıca yanındaki Yarım Konak denilen, büyük ihtimalle antik çağdan beri kullanılan ama Roma döneminden günümüzde kalan kalıntıları dolaşmak şahaneydi. En sonda da Selçuklu Kümbeti’nden vadiye ve Kümbet Köyü’ne bakmak nefisti. 

Gastro-Afyon

Afyon merkeze akşam karanlığında vardık. hedefimiz termal havuzlu kiralık evimizde kendimizi sulara bırakmadan önce karnımızı doyurmaktı. Hedefimiz ise geçen gittiğimde damağımda şölen yaratan lezzetlerin kaynağı Salim Usta lokantası idi. Özellikle kuru erikli et yemeği ile patlıcan böreği muhteşem; ama aşçının tabağını sipariş ederek farklı yemeklerden tadabilirsiniz. Tabii ki kaymaklı tatlıları efsane… Çay servisi olmadığını duyup da şoku atlattıktan sonra yine Salim Usta’ya ait yolun karşısındaki dükkandan tatlılarımızı paket ettirdik. 

Biz yeme içme ve alışveriş kısmını taksit taksit yaptık ama yeri gelmişken hepsini söyleyeyim:

AFYON’DA:

  • Salim Usta: Osmanlı mutfağı ve leziz tatlılar için doğru adres. Hafta sonu biraz kalabalık olabilir; bazı yemekler erken bitebilir. 
  • Altınay Lokum: Uzun Çarşının hemen başındaki dükkan; kaçırmak mümkün değil. Muhteşem kaymaklı lokumu bu kez gittiğimizde bitmişti. Biz de cevizli olandan aldık; aynı derecede lezizdi. 
  • Kasap Celal Sucukları: Tavsiye üzerine buradan sucuklarımızı aldık. Ben pastırma ve kavurma da aldım denemek için; ama Kastamonu’dan aldığım mükemmelliği onlarda bulamadım. 
  • Tarihi TaşHan: Hem bir tatlı çay kave molası, hem tarihi bir binadan yerel zanaatkarladan alışveriş yapmak isterseniz Taşhan ideal. 
  • Aşçı Bacaksız: Bir de burası yemekleriyle çok ünlü ama biz denk gelemedik.

GAZLIGÖL’DE 

  • Aksu Fırın: Hayatımda yediğim en lezzetli haşhaşlı çörek burada. Üstelik simitin çeşit çeşit olduğunu burada öğrendik; kaymaklı, kaşarlı, tereyağlı, tahinli simitleri efsane 
  • Ünallar Kasap: Burası da tavsiye edilen sucuk noktası. 
  • İmalatçı Şekerci Nuri: Gerçek manda yoğurdu ve gerçek kaymak burada. Ama önceden sipariş vermeniz gerekir; kolay bozulduğu için hazırda bulunmuyor. Ama Nuri Bey ve ailesi haftada iki kez İstanbul’da Pendik tarafına sevkiyat çıkarıyor. 

Afyon & Frig Vadisi

Frigya konusuna hızlı  bir giriş yapmış olmanın gururu ile bir sonraki günün hedeflerini sindire sindire gezerek tadını çıkarmaya karar verdik. Öyle de yaptık… Hatta sonrasında Emre Gölü ve kenarındaki AROG filmi çekimlerinin yapıldığı noktada çay molası verme; ardından da Afyon merkezi gezme fırsatımız oldu. Tek pişmanlığımız yani yapılan ve zengin koleksiyonunu görmeyi merakla beklediğimiz Afyonkarahisar Arkeoloji müzesinin Pazartesi kapalı olduğunu hesaba katmamak oldu. Düşünseydik bu programı müzeyi de kapsayacak ve bir kısmını ertesi güne bırakacak şekilde yapardık.

  • Ayazini  Kaya Kilisesi: Ayazini merkezli Frig Vadisinin hemen girişinde yer alan, kayalara oyulmuş bu kilise hem pazar gününe başlamak hem de geziye güzel bir başlangıç oldu. Sabahın erken saatlerinde ışık muhteşemdi. Devamındaki aslanlı mezar ve kaya yerleşimlerine de buradan yürünebiliyor. 
  • Ayazini Metropolis Katlı Yerleşim Yeri: Dünyanın ilk apartmanı diye tanıtılan bu kayalara oyulmuş çok katlı yerleşim epey ilgi çekici. Zaten vadinin başında yer alıyor. 
  • Ayazini Nekropolü: Ayazini, binlerce yıldır insanlara ev sahipliği yapan ve hala da yaşamın devam ettiği bir yerleşim. Kaya yerleşimleri ile iç içe geçmiş bu köyün girişinde yer alan nekropol günümüzde de mezarlık olarak kullanılmaya devam ediyor. Arkada kaya mezarları önde mezar taşları ile yanından geçtiğimiz manzara bizlere medeniyetin devamlılığı ve ölümün yaşamın parçası olduğuna dair dersler veriyor. 
  • Ayazini Köyü: Korunmuş dokusu, mütevazı ama sevimli binaları, nazar boncuklu ya da lavantalı sokakları, kayalara oyulmuş yerleşimlerle birleşen yaşam alanları, en çok da sürprizli meydanları ve avluları ile bizi sıcacık sarmaldı. Köyün büyük bir kısmını sokak sokak dolaştıktan sonra küçük bir aile işletmesinde kahvaltıya oturduk. Kaymak, tahin pekmez, yumurta ve sucuklu herşey harikaydı. Ayazma Mağara Cafe Restoran özellikle haşhaş ezmesi ile bizi şaşırttı. Yemekten sonra dükkanları gezerek daha önce de gittiğim, antikalarla dolu avlusu ve dut gölgesindeki özgün oturmasıyla beni etkileyen Dutlu Bahçe Frighan Ayazini’de kahve içmeye oturduk. Son dakikada vazgeçip haşhaşlı sahlep içtik. 
  • Avdalaz Kalesi: Buralarda kayalara oyulmuş yerleşim yerleri kolay savunulabilir olduğundan sıkça askeri amaçlı da kullanılmış. Bildiğimiz surlu kalelerden çok farklı, dışarıdan oyuntulu kayalıklara benzeyen bu kalelerden biri Avdalaz Kalesi. Biz gittiğimizde ufak bir tesis yapılıyordu yanında, ama henüz işletmeye açık değil. Yükseklik korkunuz yoksa yukarı tırmanıp gezebiliyorsunuz. 
  • Aslantaş Yılantaş Ören Yeri: Çok kısa bir ama en eğlenceli ziyaretlerimizden biri oldu. Aslan oymalı büyük taş kalıntının ebatlarından bir zamanlar orada yer alan anıtın azametini anlıyorsunuz. Ama şimdi geriye çok az parça kalmış. Yine de ekmek aslanın ağzında pozu için ideal! 
  • Maltaş Ören Yeri: Etrafı yeni düzenlenmiş olduğu belli bu kaya mezar anıtının önünde yine Kibele’ye tapıldığı tahmin edilen kutsal bir alan var. Yeni düzenlemenin de sayesinde, basamaklara oturup karşınızdaki binlerce yıl öncesinden kalan izlere bakmak çok etkileyici. Hele bir de ören yerine yaklaşırken ağaca konmuş gördüğümüz muhteşem kuşun dev kanatlarını tepemizde dönerken aşağıdan izlemek muhteşem bir deneyimdi. Kızıl ve alacalı gövdesi kocaman bu yurtici kuşun kızıl şahin olduğunu tahmin ettik. 
  • Frig Vadisi Tabiat Parkı ve Kral Yolu: Göynüş vadisinden kuzeye yol alıp bu tabiat parkına yaklaştıkça Kapadokya benzeri kaya oluşumları karşımıza çıkmaya başladı. Kıvrılı yoldan tabiat parkı girişine tırmandığımızda önümüzde kocaman bir vadi manzarası vardı. Hedefimiz olan Kral yolunu görebilmek için biraz daha ilerledik. Bir kavşakta aracımızı park edip kahverengi tabelaları izleyerek antik yolun kalıntılarına ulaştık. Aslında buradaki Batı Anadolu’nun büyük bir kısmını kat eden, binlerce yıllık ticaret kervanlarının, askeri ve sivil trafiğin izlerini taşıyan önemli bir rotanın küçük bir parçası. Ama at arabalarının tekerleklerinin katman katman oyduğu bu antik otobanın en işlek zamanını hayal etmek için harika bir nokta. 
  • Emre Gölü ve Kırkmerdiven Kayalıkları: Bir ucundan diğerine bağırsanız duyulacak bu minik gölün güzelliği etrafındaki doğal oluşumlardan geliyor. AROG filminin çekimlerinin de bir kısmı burada yapılmış. O yüzden turistik bir çekim noktası haline de gelmiş; ama binebileceğiniz katırlar, fotoğraf çekilmek için kurulmuş set parçaları ve çay satan amcadan ibaret mütevazı bir yer. Yine de keyifli bir mola yeri… Hem tepeden hem kıyıdan gölü seyredebiliyorsunuz. Üstelik biz gittiğimizde suyun yüzeyinde bir buz tabakası vardı. Muhteşem kareler çekmeye imkan vermesinin yanında her kıyıya inenin taş atıp delmeye çalıştığı bir eğlenceye de ev sahipliği yaptı. Hele bir de rüzgar esip o buzlar kıyıya doğru yığılmaya, kırılmaya başlayınca tam şenlik oldu. 
  • Afyonkarahisar Kalesi: Şehrin göbeğinde dev kayalıkların tepesine konmuş, doğal savunmalı bu şahin yuvası kaleye çıkabileceğimizi düşünürken yanılmışız. Daha doğrusu yanlış hesaplamışız… Biz arabayla yaklaşıp gün batımında çıkarız sanmıştık. Meğer 700 civarında basamakla en aşağıdan tepeye yaya tırmanılan bir kaleymiş. Üstelik kışın bu basamaklar buz da tutabilirmiş. Akşam saati yaklaştığı ve hem soğuk hem kayma tehlikesini göze alamadığımız için yukarı çıkmaktan vazgeçtik. Biraz sokaklarda dolaşıp yaklaştık; tırmanışı bir sonraki sefere hazırlıklı yapmaya karar verdik 
  • Afyon Sokakları ve Evleri: Afyon Ulu Camii hedefiyle çizdiğimiz rotada, eski Afyon evlerinin restore edilip, şehre renk katan bir düzenlemeyle canlandırılmaya çalışıldığını okumuştuk. Ama kişisel olarak ben memleketimizdeki böyle kitlesel restorasyonlarda gördüğüm özensizlikten bir miktar rahatsız oluyorum. Bir yandan böylesine büyük bir alandaki dokuyu dönüştürmenin ekonomik ve lojistik zorluğunu anlıyorum. Öte yandan özgün detayları, yaşanılmışlıkları olmayan bu restorasyonlardan aldığım his samimiyetsiz, derinliksiz ve gerçek değil. Üstelik bence sürdürülebilir de değil; çünkü gerçekten yaşamadıkları gibi özgünlüklerini kaybettikleri için cazip bir turizm kaynağı olmaktan da uzaklaşıyorlar. Yine de buna da şükür dediğimiz bir noktadayız. Tamamen yok olmasından, beton bloklar tarafından işgal edilmesinden bin kat daha iyi. bence gidip kendi kararınızı kendiniz verin; belki benim aşırı mimari hassasiyetimdendir. 
  • Afyonkarahisar Ulu Camii: Fırsat buldukça gittiğim şehirlrin ulu camilerini gezmeye çalışırım; özellikle bunun gibi Selçuklu eseri ise ya da özel bir mimari özelliği varsa. Afyon Ulu Camii de bu kategoride beni yanıltmadı; hatta büyüledi diyebilirim. Dev ahşap direklerin taşıdığı muhteşem çatı sistemi, kolonların tepelerindeki mukarnas süslemeleri, gösterişten uzak ama etkileyici oranları ile gerek teknik gerek estetik açıdan dönemin en güzel eserlerinden biri bence. Mutlaka görün derim. 

Dönüş Rotası Kütahya

Afyon Müzesini gezemeyince dönüş yoluna erken çıktık… Zaten hem farklı bir rota olsun hem de yeni bir şeyler görelim diye Kütahya’yı hedeflemiştik. Madem vaktimiz bol Kütahya’da birkaç yer gezelim dedik. Maalesef öyle bir imkan yok! Kütahya merkezde gezilecek bir avuç içi kadar yer var; onu da bir iki saatte bitiriyorsunuz. 

Yine de ilginizi çekerse bir tur atabilirsiniz:

Sonuçta Afyon, 3 yada 2 günlük bir gezi için muhteşem bir hedef… İnsanın her duyusuna hitap ediyor. Tarihi görsel, yedikleriniz koku ve tat alma, doğası ise her duyunuzu harekete geçiriyor. Hele bir de konakladığınız yerde termal şifalı sulara erişiminiz varsa, sizden iyisi yok. Yalnız yine de dikkat edin bunlar hep entel kaloriler!!!